Müziğiyle romantizmin kilometre taşlarını döşeyen Fransız besteci Adolphe Adam'ın 'Giselle' balesi, yıllar sonra İzmir Operası'nda yeniden seyirciyle buluştu. Bu sezon sahnelenen Bellini'nin 'Uyurgezer Kız' (La Sonnambula) operasındaki aşk şarkıları içimizi nasıl erittiyse, Giselle'i ölüme sürükleyen duygular da aynı etkiyi dansın diliyle yaşattı izleyiciye.
Şair Heinrich Heine'ın 'Almanya Üzerine' adlı kitabında anlattığı "Wili'ler Efsanesi"nden hareketle yazılan balede, köylü kılığına giren Kont Albrecth, taşralı güzel Giselle'in gönlünü çelmeyi başarır.
Ama genç kıza büyük bir aşk beslediği halde bir türlü yüz bulamayan Hilarion, adamın foyasını ortaya çıkarmakta gecikmez. İlk perde, sevdiği adamın soylu bir ailenin kızıyla nişanlı Kont Albrecth olduğunu öğrenen Giselle'in, üzüntüden deliye dönerek kendini ölümün kollarına bırakmasıyla sona erer.
***
İkinci perdede, zaman, mekan ve olayların boyut değiştirdiği, gerçek dışı bir dünyada buluruz kendimizi. Giselle'in ruhu, efsaneye göre sevdiğine kavuşamadan ölen genç kızların ruhlarını temsil eden Wili'lerin arasına karışır. Kendilerine acı çektiren erkekleri ölene dek dans etmeye mahkum eden Wili'ler, Albrecth'i de ele geçirirler ama genç kızın affettiği adam son anda onların gazabından kurtulur.
Anlaşılacağı gibi, kırsal yaşam ile doğa üstü güçlerin iç içe geçtiği Giselle balesi, farklı dans stillerinin kullanıldığı gayet zor bir bale. İlk perdede aşk, karşılıksız sevgi, bağlılık, ihanet, masumiyet, delilik, intikam ve ölüm gibi çatışan duyguları yansıtmak adına danslar kadar mimikler de öne çıkmak zorunda. İkinci yarıdaki olağanüstü dünyanın atmosferi ise bol bol havaya sıçramayı, parmak ucu yükselişleri hakim kılan bir koreografi gerektiriyor.
***
İzmir Operası'nın bale sanatçıları, böylesine güç bir eserin altından başarıyla kalktılar. Giselle rolündeki Burcu Olguner, romantizmin özgür bıraktığı duygu selini, muhteşem bir estetik, esneklik ve şiirsellikle izleyiciye aktardı. Dansı su gibi akıcıydı... Sadece yumuşacık tekniğiyle değil, girdiği her duyguyu mimikleriyle ifadelere dönüştürmedeki ustalığıyla da role ne kadar yakıştığını gösterdi.
Albrecth'i oynayan Olcay Tunceli'nin de tekniği ve adaptasyonu mükemmeldi. Ama Olcay, sitilindeki kusursuzluğun yanında, ifadelerini biraz daha zenginleştirmeli. Hilarion rolündeki Dolun Doyran'ın oyuna kattığı enerjiyi, dansı kadar izleyiciyi yakalamayı başaran duygu geçişlerini beğendim. Giselle'in çaresiz annesi Bertha'da Meltem Yorulmaz oyunculuk kültürüyle, Wilfred'de Altan Kılınç da tarzıyla ilk perde boyunca 'biz buradayız' dediler.
***
Oyunda 'Köy Pas de Deux' kimliğini sergileyen iki dansçıdan Sertan Yetkinoğlu, neşeli, rahat, sempatik tavrı ve çizdiği figürlerdeki esnekliğiyle Gissele'e farklı bir renk kattı. Asena Ökte ise gayet yetenekli bir balerin olmasına rağmen, tekniğini göze batırmadan dans eder ve yüzündeki gülümsemeyi maske gibi tutmaktan vazgeçerse çok daha keyif verecek. Tamam, Giselle balesinin koreografisi teknik üstünlük gerektiriyor ama onu gözümüze sokmadan, şiirsel bir formda sunmak dansçının hünerini gösterir.
İkinci perdede öne çıkan Yasemin Altınel ile Aslı Ayhan ise performanslarıyla göz doldurdu.
***
Serhat Nüfusçu; Jean Coralli, Jules Perrot ve Marius Petipa'nın koreografisini gayet anlaşılır, hiçbir boşluğa yer bırakmaksızın sahneye taşımış. Nihat Kahraman'ın masalsı bir ambiyans yaratan dekoru ve Nursun Ünlü'nün kostümleri çok başarılıydı.
Şef Zdravkov Dimitrov'un yönettiği orkestra da A.Adam'ın müziğindeki romantizmi dokurcasına zevkle çaldı. Özellikle Hüseyin Mehmetoğlu'nun viyola solosu etkileyiciydi. Emeği geçen tüm sanatçıları kutlarım...