* Çenesi düşük martıyı sevimli bulabilmektir.
- Sıcak yaz aylarında apartman önüne ailesiyle birlikte attığı masayla bir anlamda nizamiye kuran kapıcıya her misafirinizin hesap vermek zorunda kalmasıdır.
* Kordon'da çimlerde kankayla çekirdek çitlerken, paraşütle havalanmaya çalışan birini ya da sincaba tasma takmış gezdiren iki arkadaşı görüp bunu dünyanın en normal şeyi gibi karşılayabilmektir.
* En zengin iki meslek grubunun birahanecilik ve jinekologluk olmasıdır.
* Boyozcunun işlerinin, evden firar eden zengin çocuğuna kredi açabilecek kadar kıyak olmasıdır.
* Yalıda sürekli bir otopark yeri bulabilmek için belediyeye bildiğin dilekçe verip beş sene de birinci dünya savaşına giden yavuklusunu bekleyen genç kız gibi sabırla sonucu bekleyebilmektir.
* Tenis kulüp seçimlerini yerel seçimlerden fazla önemsemektir. (Eh, ne de olsa diğerinin sonuçları pek nadir değişiyor.)
* İzmir'de İstanbullu ünlülerle tanışmaya hasret olduğu halde onları görünce sanki hiç varolmamışlarcasına serinkanlı davranabilmektir.
* Kordon'dan denize döktüğü Yunan'la yurt dışında canciğer kuzu sarması olmak, işin tuhafı onun da sana hasta olmasıdır.
* Yurt içine ihraç ettiği tek ürünün kızları olmasıdır.
* Dünyanın en kötü pizzasını franchise zincirine dönüştürüp tüm ülkeye yayabilmektir.
* Mert ve delikanlı olmaktır. Sırf açıktan değil de gizli kapaklı şekilde yer altından gidiyor diye metro işine taş koyabilmektir.
* Hiçbir mesleği ve başarısı olmayan, sadece kocalarının soyadları ve katıldıkları sanatsal etkinlikler nedeniyle magazincilerin ilgi gösterdiği, bir avuç kokoş kadının yerel şöhretler arasına ismini yazdırabilmesidir.
* Balkonda yaşayan bir halk olmakla birlikte son yıllarda yayılan bir trendle balkonu salonun içine katma devrimciliğini (!) gösterebilmektir.
* Belli köşelerde oturan dilencilere aynen bir mahalle esnafı gibi davranılması ve saygı gösterilmesidir.
* Sahil boyunda bir İtalya, bir Fransız rivierası tadında iken, havaalanı yoluna çıkıldığında biraz Hong Kong, biraz Afganistan izlenimi yaratabilmektir.
* Her türlü sanatsal kurstan sürüyle bulunsa da o sektöre ait bir iş kolunun zinhar bulunmamasıdır.
* Deprem olurken uyanan bir ailenin beyinin, durumu anlayınca, 'Yok bişey hanım, sadece deprem oluyor. Yat, yat!' diyebilecek kadar alışkın olmasıdır.
* Ankara'dan gelen eski bir İzmirli dostunuzun, tüm bu saydığım şeylere rağmen yanından fayton geçerken, 'Ohh ! Biliyor musun, insan bu şehirde at pisliğinin kokusunu bile özlüyor...' demesidir.
Demem o ki, Allah hiçbirinizi at pisliği kokusuna hasret bırakmasın, amin!
Güllük'ten güle güle ayrılmak
Canlı yayında tanıtımını yapmak üzere gittiğimiz Güllük'te, aradığımızın fazlasını bulduk. Bodrum'un kalabalığından ve kaosundan sıkılanlara, Bodrum'a 45 dakika mesafede aynı imkanların minyatür halini bulabilirsiniz. Harry Potter filminin oyuncularından biri de dahil olmak üzere 200 kadar İngiliz'in ev alıp yerleştiği Güllük, tüm dünyaya balık ihraç eden bir yeryüzü cenneti.
Belediye Başkan Vekili Tevfik Kırtay'ı temsilen Basın ve Halkla İlişkiler sorumlusu sevimli dost Erkan Güvenç'in ve Gürkan Kırtay'ın harika ev sahipliğinde keyif dolu bir üç gün geçirdik. Kendilerinden tek şikayetimiz, dönüşte yaptırdığımız kollesterol ölçümlerinin felaket çıkması oldu. Her gün kalamar, karidese böyle yüklenirsen ne bekliyordun be adam?
Hele canlı yayın sonrası bizi charter teknesi ile geziye çıkaran kaptan Yavuz Erbey'in ızgara edip elleriyle servis ettiği (ilk defa tattım, öneririm) mavi yengeçlerin tadı damağımızda kaldı. Hepsine ve özellikle 'Buranın yavan suyunu içtin gari efe, dönee gelisin yine burulara..' diyerek bizi tekrar davet eden Erkan kardeşimize selam olsun. Haziran sonu ve Temmuz başındaki Hermiyas şenliklerine sizleri davet etmek de borcumuz olsun.
İstanbul'u dinliyorum her yerim kapalı
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir tır geçiyor; yavaş yavaş sallanıyor kadehler sofrada;
Uzaklarda, sandığın kadar değil ama
Magazincilerin polemikleri, çığırtkanlıkları, Azz sonra'ları,
İstanbul'u dinliyorum kulaklarım kapalı
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Bir maganda kurşunu geçiyor derken; hemen de başımın üstünden, sürü sürü, çığlık çığlık. Zılgıtlar çekiliyor yöre düğünlerinde;
Bir yeni gelin yiyor tokadı, kanıksıyor bu dayakları;
İstanbul'u dinliyorum şuurum kapalı
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Başında extacy alemlerinin sarhoşluğu
Yerine otel yapılsın diye yakılmış bir yalı;
Dinmiş ihale kavgaları içinde
İstanbul'u dinliyorum vicdanım kapalı
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan; alkışlar, paparazziler, mikrofon uzatmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere; bir politikacı kartviziti olmalı;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Bir yetkili açıklama yapıyor; kafa mı buluyor, ciddi mi söylüyor bilmiyorum;
Köprüye bakım yapılacakmış
İstanbul'u terkedersek memnun olurmuş,
Panik atağım başlıyor
Kalbimin vuruşundan anlıyorum
Terkederken bu şehri, yutmamak için köprünün tozunu
İstanbul'u dinliyorum ağzım kapalı.
Melek işte!
Melek Baykal, program konuğu Gönül Yazar'la sohbette. Bir ara Gönül Yazar'ın eski eşinin fotoğrafı görülüyor ve ardından şöyle bir dialog geçiyor:
Melek: Kim o fotoğraftaki?
Gönül: Erol Simavi.
Melek: Canıım, nurlarda yatsın, diyorum...
Gönül: (Şok içinde) Adam yaşıyo be!
Melek: Ay ben niye bööle şuurumu kaybettim, ayol?