Giriş Tarihi: 27 Aralık 2014, 17:28
Bir Japon, İstanbul'da dumura uğramış. Evlerine konuk olduğu Türklerin nasıl saygılı, nasıl misafirperver, nasıl bonkör olduğunu anlata anlata bitiremiyor. Gelin görün ki, kapıdan dışarıya adımını atar atmaz aynı milletin nasıl saygısız bir trafik canavarına dönüştüğüne, otomobili nasıl üstüne üstüne sürdüklerine inanamıyor. Bu millet, evdekilerle aynı kişi mi, diye şaşırıyor. İzninizle sizin adınıza da cevap vereyim.
Bak sevgili Japon! Şaşırmakta haklısın ama bakış açını değiştirirsen bu davranışların aynı nedene bağlı olduğunu anlayacaksın. Sen evimize geldiğinde bizi misafirperver buldun. Haklısın ama bizim sana davranış tarzımız senin değerinden kaynaklanmıyor. Eğer amacımız gerçekten de sana değer vermek olsaydı, dışarıda da dediğin davranışları göstermiyor olurduk. Biz evimize gelen misafire değil, kendi imajımıza değer veriyoruz. Ne kadar güçlü ve zengin ev sahipleri olduğumuzu senin gözünde de tescil etmek istiyoruz. O yüzden sana istemediğin şeyleri ısrarla yedirmeye çalışıyoruz. Kültürel kodumuz güçlü görünmek üzerine... Evde çoluğa çocuğa yiyecek erzak olmasa, bulur buluşturur, seni balla börekle ağırlarız. Senin anlayacağın derdimiz sen değilsin. Kendi gücümüzü ispatlamak. Evde şartlar yerindeyken kendimizi güçlü hissetmek kolay, sadece kendimizle yarışıyoruz. Bu yüzden bunca kibarız.
Oysa dışarıda işler öyle yürümüyor. Dışarıda, otomobilimize bindiğimiz anda gücümüz beygir gücüne ya da direksiyon kabiliyetine bağlı oluyor. Orada kendimizle değil başkasıyla yarışıyoruz. Güçlü olduğumuzu hissetmek için en önde gitmek, beklememek zorundayız. Bunun bedeli neyse öderiz. Gazsa gaz, küfürse küfür, istersen dayak! Yani sandığın kadar karışık değil usta... Kafanı yorma. Hiiç üstüne de alınma.
Radyo Daima- Ustalara saygı
Bu hafta içi, TRT'den görevlendirilip Ankara'ya gittim. Sunuculuğunu sevgili meslekdaşlarım Tülay Tüzün, Sıla Kaya ve Acar Acartürk'le neşe içinde yaptığımız canlı yayının ismi 'Radyo Daima'idi ve TRT radyolarının 2015 yayın dönemini tanıtma amacı taşıyan bir stüdyo programıydı bu. THM, TSM ve Çoksesli müzik gruplarının da birkaç eser seslendirdiği programda son olarak dünya tatlısı Zerrin Özer sahne aldı. Ancak benim bahsetmek istediğim ne bu program, ne de TRT radyolarının yeni yayın dönemindeki atağı...
Bunca zamandır yazı yazarım, kendi kurumum hakkında (eleştirmiyorsan övmeyeceksin de mantığıyla) pek bir şey karalamadım. Ancak bu kez şart oldu. Zira bu etkinlik içinde kurum radyolarına yıllarca hizmet vermiş prodüktör, spiker ve teknisyenler, bir diğer deyişle efsane isimler hatırlandı. Kurumun yeni genel müdürü Şenol Göka, deneyimli ve emektar personele verdiği sertifikalarla, bir anlamda yeni dönemde TRT'de nasıl 'insan odaklı' bir yönetim sergileyeceğinin de ipuçlarını bu duygusal sahneler eşliğinde vermiş oldu. Kurumda yıllardır hizmet veren ve kurumun öz evlatlarından olan Göka, zaten beraber çalıştığı personel tarafından nazik ve oldukça donanımlı bir insan olarak tanınıyordu. Ancak ben tecrübeyle bilirim ki entelektüel donanım her zaman iyi bir belagatle aynı bedende bulunmaz. Oysa Şenol Göka, yaptığı konuşmayla hem duygusal, hem birikimli, hem de duygusal biri, hepsinin ötesinde müthiş bir hatip olduğunu gösterdi. Şunu söylemeliyim ki yıllardır ilk kez kurumun gelecek günleri hakkında heyecanlandım. Hoşgeldiniz Şenol Bey, umarım hislerim doğrudur...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.