Ülkeleri, şehirleri "çağdaş bir kimliğe" yükseltme çabası, sadece devletlerin değil, bir "zihniyetin" eseridir.
Güçlü, demokrat, aydın, sevecen, saygılı, tarafsız, ilkeli olmak gibi özel meziyetler ise sadece insanda bulunmakla kalmaz, toplumların da bir yaşam biçimi olmalıdır.
Örneğin Ege, örneğin bölgenin dinamosu İzmir, nicedir Türkiye'nin Batı'ya açılan penceresi olarak görülür.
Gerek yaşam tarzı, gerekse Atatürk'e ve ilkelerine "bilinç" çizgisinde yürekten bağlı kimliğiyle özellikle İzmir, son yıllarda dikkat çekici bir sempati topluyor ülke bazında...
Çünkü, Türk-Kürt-Alevi-Sünni, her inançtan ve her kökenden insan, huzurlu yaşıyor bu kentte; kimse kimseyi ısırmıyor, düşmanca davranmıyor, milliyetçilik duygularının mantıkla bağdaştığı bir düzen var İzmir'de...
İşte bu yüzden, doğup büyüdüğü kentten bunalan insan, İzmir'e geliyor. İzmirli olanın ise, hiç bırakamadığı bir nimet bu şehir..
***
Peki Türkiye'de, demokrasinin beşiği olarak gösterilen bu koca şehri, geldiği bu "çağdaş" noktaya kim, nasıl, hangi yolla getirdi?
Bilinç düzeyini kim ayakta tuttu, muhalif kimliğini hangi unsur ateşledi? Türkiye'den farklı olan, "bilinçli" yaşam tarzını kim planladı?
Kuşkusuz, bunda en önemli etken, toplumun belirlediği "kırmızı çizgileri" ve 115 yıllık köklü bir çıkar olan Yeni Asır...
***
1895 yılında, Selanik'te, bir avuç vatansever Türk'ün kurduğu Yeni Asır, 1924 yılında geldiği İzmir'de birçok ilkleri başardı.
Bir tarih oldu öncelikle...
Selanik'te Türk'lerin başlattığı kurtuluş mücadelesinin ateşledi, Anadolu'da yükselen Kurtuluş Savaşı'na tanıklık etti. İzmir'e gelir gelmez, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ışıklarını yaktı. Atatürk'ün ve devrimlerinin hep yanında oldu. Cumhuriyet'in sancılı dönemlerinde, sağlıklı açılımlar yaptı. Ege Bölgesi'nde ve İzmir'de laik, halkçı, Cumhuriyetçi, demokrat ve Atatürkçü bir toplumun temellerini attı.
Toplumun yararı için zaman zaman yönetimlere muhalif oldu. Yargılanma korkusuyla sinmedi, kendi doğruları için savaştı.
90 yıla yaklaşan Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temeller üzerinde oturması için, üzerine aldığı sorumluluktan hiç yılmadı.
Siyasiler karşısında pes etmedi, taraf olmadı, ilkelerinden ödün vermedi...
115 yıllık onurlu bir yaşın, yaşanan her gününde, her sayfayı gururla açtı, onurlu kapadı.
Bugün, İzmir'in çağdaş, güvenilir, laik, demokrat kimliği varsa, arkasında Yeni Asır vardır.
***
Bugün gazetem, 115. gurur yılını kutluyor. Ben de bu özel gazetenin 115 yılı içinde, 21 yılımı tamamladım. Her gün, hayatıma yeni başlangıçlar yaparak, köklü, onurlu bir gazetede görev yapmanın gururunu yaşadım.
Tıpkı benden önce görev yapan, bu gazeteye emek veren; aynı zamanda benimle aynı dönemde aynı heyecanı yaşayan ve bugün Türkiye'nin güçlü gazetelerinde görev yapan ağabeylerimin, arkadaşlarımın yaşadığı gurur gibi...
Tıpkı, benden sonra da bu gazeteyi 120'li, 150'li, 200'lü yaşlara taşıyacak gelecek nesil gibi...
Yeni Asır, Türkiye için bir soluktur, aydınlıktır. Bugüne nasıl ilkelerinden ödün vermeden geldiyse, bundan sonra da aynı coşkulu, aynı laik, demokrat çizgiyi devam etirecektir.
Bundan önce sadece halkın yanında olduğu gibi, bundan sonra da hep insanıyla omuz omuza olacaktır.
Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucu olacaktır. Kendisi hakkında çıkarılan dedikodulara aldırmadan, doğru bildiği yolda yürümeye devam edecektir.
Hiç yılmadan...
"Ege ve İzmir Yeni Asır'sız yaşanmaz" diyen, her gün güne Yeni Asır'la başlayan okurlarıyla, bu asırlık çınar, daha nice yıllara "meşale" olacaktır.
Çünkü "Aydınlık, Yeni Asır"dır.
Karikatür gibi dizi
Yaz aylarına damgasını vuran dizi oldu "Geniş Aile"... Gerek senaryosu, gerekse tiplemeleri, o özlemle andığımız mahalle yaşamını, sıcacık yansıtıyor evlerimize...
Dizinin bence iki özel tiplemesi var, biri Cevahir'i oynayan Ufuk Özkan diğeri de Bilal'i canlandıran Fırat Tanış...
İkisi de sıradışı, yani "karikatür" gibi tipler... Kendinden başkasını takmayan, zor durumdan kurtulma yollarını bilen, kurnaz, yarışmacı, hampacı karakterler...
Böyle insanlar aramızda hep var ama tüm bu özellikleri birarada bulmak zor. Ancak beyninde hayatı "karikatür" gibi yaşayan zihniyetin eseri...
Zaten, Ufuk Özkan da bunu bir röportajında bir şekilde dile getirmiş:
"Dizimizin konusu yeni değil, mahalle hikayesi ama dili ve diyalogları tam bir karikatür kafasıyla oluşturulmuş."
Harika bir tanımlama, aynen katılıyorum. Diziyi neredeyse espiri bombardımanına sokmak, "karikatür zekası" gerektiriyor.
Bu da senaristlerin ustalığı.
Bu arada, bugüne değin hep ikinci rollerin adamı olmuş Ufuk Özkan da, ilk kez bu diziyle başrole çıkıyor. İzleyici, "Benim Annem Bir Melek"ten sonra genç oyuncunun yeteneğini keşfediyor.
***
Dizide, başka özelliklerini bilmediğiniz bir diğer isim de, Fırat Tanış... Onu da birçok dizide izledik ama, bu başka...
Oyunculuk resitali veriyor Tanış... Mimikleri, tavırları, söylemleri, üstlendiği karaktere öyle oturmuş ki, bir gün yapım ekibiyle anlaşmazlık yaşayıp ayrılırsa, Bilal'i de bitirmek lazım.
Fırat Tanış'ın aslında on parmağında on marifet var. Aslında o iyi bir müzisyen de...
Birçok şarkıcının, başı sıkıştığında yokladığı bir besteci aynı zamanda...
Emre Altuğ'un söylediği şarkı "Yani" onun mesala... Gitarıyla onu dinleseniz, müthiş keyif alırsınız.
Fırat Tanış da birçok dizide rol aldığı halde, kısmetini "Geniş Aile"de artıracak gibi görünüyor.
Öylesine başarılı.
SÖZÜN ÖZÜ
Büyük ihtiraslar büyük ruhlar içindir.
Oscar Wilde
Gazeteci sezgin yoksa, heveslenme!
Başarılı bir insanın aylarca emek emek yoğurduğu bir "anlayışa" ortak olmak, "hazırlopçu" insanların işi...
Seda Sayan son örnek... Yeni bir programa başladı kendileri, "Susma" adıyla...
Yaz başında sabah programı elinden alınınca, pek sitem etmişti Sayan...
Kanal D ekibi de, ne yapıp edip onun "Kadırgalı" isminden yararlanmayı düşündü! atv'de ekrana gelen ve Müge Anlı'nın başlangıçta her türlü tepkiyi göğüsleyip zirveye taşıdığı "Tatlı Sert" adlı programının formatını ona teklif etti.
Yani yine, yeniden yaratıp tepkileri göğüslemek yerine, hazıra konma kolaycılığı...
Seda "yaparım" dedi, üzerine atladı.
***
Program önceki gün ekrana geldi, Seda Sayan yine "asarım, keserim, oyarım" edasıyla podyuma çıktı. Kendileri, izleyiciler tarafından "En güvenilir sunucu" seçildi ya... (O da nasıl oldu, hala şaşarım.)
Ekranın dişi Uğur Dündar'ı kesildi mübarek...
İlk konukları, korkunç bir cinayete kurban giden Münevver Karabulut'un ailesiydi.
Baba elbette, acılı ve üzgündü; yürekleri ağlattı program boyunca... Birbiri ardına ilginç iddialar ortaya attı. Getirdiği tek yeni boyut, babanın, Garipoğlu ailesine 3 Eylül'de yeni hediye vereceği...
Tam siper, şimdi onu merak ediyoruz.
Sonuçta aylardır katilini arayan cinayete, "umut" getiremeden bitirdi programını Seda Sayan...
Serap Ezgü edasıyla başladı, havanda su dövdü.
***
Şimdi Müge Anlı gazeteci, Seda Sayan şarkıcı... Sevgili Anlı, sadece mesleğini yapan bir kadın, başka da bir şansı yok.
Birçok cinayeti, gazeteci sezgisiyle çözdü, takdir kazandı.
Oysa Seda Sayan, şov programından da para kazanır, albümden de... Reklamdan da malı götürür, dizi filmden de...
Peki hani gerçek?...
Gazeteci sezgin yoksa, "Kadırgalı" olman neye yarar?
***
Bu arada "Susma'nın perde arkasında Kadir Çelik gibi, önemli bir gazeteci varmış, programı belki o kurtarır, kimbilir?