Giriş Tarihi: 29 Haziran 2010, 17:32
Yaşam sorunları, maddi ve manevi çıkmazlar, iş yaşamının vücuda yüklediği stres nedeniyle kimi zaman çevremizde olup bitenin pek farkında olmuyoruz.
Oysa, bildik söylemlerin aksine İzmir yaşayan, hisseden, coşan, coşturan bir büyük şehir...
Yaşam heyecanını damarlarında hisseden bir kent, sürekli ondan beslenen canlıları nasıl ihmal eder, hiç düşündünüz mü?
Bence etmiyor, aksine görmemizi istiyor. Bize sunduğu ya da sunacağı nimetlerden yararlanmamızı bekliyor.
İşte sizlere bugün söz edeceğim olay, İzmir'de hayatın devam ettiğini, sanatın yeniden inşa edildiğini anlatan, yüreklere su serpen, gelecek adına umut veren müthiş bir örnek..
Mimarı da Karşıyaka Belediyesi...
***
Bir süredir Karşıyaka'nın güzide semti Atakent'te, keyifli bir telaş var; ama soran gözlerle bakmadıkça, nedenini anlayamazsınız aslında olup bitenin...
Oysa bir sokak arasında muhteşem bir sanat merkezinin inşaatı sürüyor nicedir...
Sessiz sedasız, kimseyi rahatsız etmeden...
Şöyle bir bakınca, camdan bir dev var karşınızda... Ancak içeri girdiğinizde estetik farkı hemen ortaya çıkıyor.
Bu bir sanat merkezi, hatta bir opera binası... Hani İzmirli sanatseverin yıllardır beklediği, açılmasını iple çektiği, Mavişehir'de mi olsun, Konak'ta mı tartışmasını yaptığı modern bir sanat abidesi...
Arkadaşım bana anlattıkça, ağzım kulaklarımda... Binanın içinde inşaat devam ettiği için, şöyle bir göz atıyorum salona...
İlk şaşkınlığı orada yaşıyorum. Ortada dev bir sahne var, oturma yerleri de sahneye göre ayarlarmış, neredeyse dikine...
Tam opera izlemeye uygun.
Kapasite 650 kişilik... Yani özel bir binada opera izlemekten büyük keyif alacak 650 şanslı sanatsever söz konusu...
Her ayrıntısı düşünülmüş, otoparkından kafeteryasına kadar...
Fuaye geniş ve düzenli...
İç dekorasyonu, seyirci profili, sahne ve seyirci koltukları arasındaki uyum, localar ve sanıyorum bitince göreceğimiz dekor, yani inşaatın her adımı, opera sahnesi tasarımcılarının görüşleri doğrultusunda hazırlanmış...
Yani öyle çalakalem değil, usta bakışıyla...
Ayrıca sahne, tiyatro ve konferanslar için de uygun...
9 Eylül'de açılması planlanıyor.
***
Bu binayı bana gezdiren ve "Bu toplumda iyi şeyler de oluyor" dedirten kişi Karşıyaka Belediyesi Basın Danışmanı Sedat Sözer...
Bir telefonu ve "Hürol Bey, iki saatinizi bize ayırır mısınız. Belediye olarak çok özel çalışmalarımız var" sözüyle...
O iki saat, benim için Karşıyaka'yı yeniden keşfetmekti.
Doğma büyüme Karşıyakalıyım. İzmir ise hayatım.
Bu özel şehrin her köşesinde gördüğüm, yaşadığım güzellikler, çocuklarımız adına, yüreğimizi koyduğumuz Atatürk Cumhuriyeti adına beni umutlandırıyor, geleceğimi aydınlatıyor.
Karşıyaka'da opera binası, muhteşem bir sanat girişimidir.
Bu nedenle, Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak'ı yürekten kutluyorum.
Üstelik iki nedenden:
Hem Karşıyaka'ya verdiği bu yoğun emek...
Hem de İzmir'in "sanat kenti" kimliğine kattığı "nitelik" için...
Bakın bir telefon, nasıl umutlandırdı beni...
Sağol Sedat...
İki saatte sadece opera binasını mı gördüm sanıyorsunuz, Karşıyaka'da daha ne güzellikler yaşanacak.
Onlar da bir sonraki yazılara...
Boşandıkları kadınlar kadar olamadılar!
Yine kimi erkeklerin çenesi düştü ve bu yüzden şu lafa fena halde inanmaya başladım: "Arkadaş, erkekler, kadınlardan daha fazla dedikodu yapıyor. Asıl gerçek bu..."
Gerçekmiş, çünkü artık göz önüne yaşanıyor her şey..
Bu yüzden bir erkek olarak, son günlerdeki tartışmalardan ve kadını yine "cinsel obje" ve "aldatan" konumunda bırakan hemcinslerimin söylemlerinden nefret ediyorum.
Hele bu, son yılları sorunlu geçen bir evlilikten sonra yapılıyor ise...
***
Eren Talu'yu basından tanıyorum, ünlü bir mimar... Galatasaray'ın stadını yapmak için çok çaba sarf ettiğini ancak bitiremediğini, bunalıma girdiğini, borç yükünün altında ezeldiğini hep okuduk gazetelerde...
Bu süreçte, ünlü sunucu Defne Samyeli ile evliydi. Çift mutlu görünüyordu ama bu uzun sürmedi.
Ayrıldılar...
Ben bugüne kadar Defne Samyeli'den, eski eşi hakkında tek laf duymadım gazetelerde... Ne ihanet, ne şu ne bu...
Ancak Eren bey, geçen gün Ayşe Arman'a bütün hıncını dökmüş, eşinin kendisini bir başkasıyla aldattığını, şöhreti sevdiğini, kıskançlıklarını, maddi sorunlarında yanında olmadığını söylemiş...
Halt etmiş...
Kendini, kişiliğini, kimliğini iki paralık etmiş...
***
Çünkü evlilik bir sırdır, iki kişi arasında kalması gerekir; hele bu çiftin çocukları varsa...
Bırakın milyonların önünde konuşmayı, arkadaşına bile söyleyemezsin...
Delikanlılığa, evlenirken verdiğin o sözlere bile sığmaz.
Arkadaş ağzına geleni söylemiş... Ayşe Arman da bir güzel yazmış...
Bir kadının savunmasını bile almadan, cömertçe...
Çünkü bu ülkede, manşete çıkacak bir şeyler bulmak gerek, okuyucuya da meze...
Erkeğin aldatması şan ve şereftir bu ülkede, reyting getirmez ama kadın aldatırsa, zaferdir bir gazete için...
Ne acı, ne umursamazlık...
***
Önce Can Tanrıyar, şimdi de Eren Talu... İki kişi arasında yaşanan bir evliliğin sır kalması gereken özelini toplumla paylaşarak, erkeklik kimliğine zarar verdiler.
Bel altından vuran "dedikoducu" durumuna düştüler.
Altı koca eskitip, biri için bile kötü söz söylemeyen Seda Sayan kadar olamadılar.
Ne de Peter Dinçöz ve Defne Samyeli kadar...
İşin özü, "delikanlılık" artık kadınların safında...
GÜNÜN SÖZÜ
İnsan ne için yaşıyorsa, onun büyüklüğü ve değeri kadar yükselir.
Anonim
Günün şakası
Ünlü filozof Sokrates ve eşi bir türlü geçinemezmiş. Bir gün eşi
yine Sokrates'e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası dinlemekle yetiniyor, hiçbir tepki göstermiyor, bir kova suyu alıp başından aşağıya boşaltmış.
Bunun üzerine Sokrates şöyle bir silkinmiş ve şunları söylemiş:
- Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağnak zaten bekliyordum.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.