9 Eylül, bir bağımsızlık savaşının ilk ve son noktasıdır. Sevgili Yılmaz Özdil'in bir yazısında da vurguladığı gibi, Kurtuluş Savaşı'nın başladığı ve bittiği tek şehirdir. Dünyada da başka bir örneği yoktur.
9 Eylül bir inancın simgesidir. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemindeki keyfi uygulamalarla yalnızlığa itilen, İstanbul dükalığıyla horlanan, çaresiz, bitkin, yılgın bir halkın direniş öyküsüdür.
Yürekten gelen ve Anadolu'nun her metrekaresine yayılan bir bağımsızlık mücadelesinin zafer noktasıdır.
***
9 Eylül İzmir gibi, kapılarını dünyaya açan, dinlerin barış içinde yaşadığı bir şehrin özgürlük bayrağıdır.
9 Eylül, Yunan işgaliyle inim inim inleyen, haklarına tecavüz edilen bir şehrin kahramanlık hikayesidir, yeniden varoluşudur.
9 Eylül bir ülkenin bağımsızlık idolüdür.
Kutsaldır, emektir, yürektir.
9 Eylül, Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderin önderliğinde kazanılan özgürlük savaşının temel taşıdır.
***
Öyle böyle değil.
Size altın tepsiyle sunulan bir ülkenin liderliği değildir bu... "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" diyen, savaşı bir "insanlık cinayeti" olarak nitelendiren çağdaş bir fikir adamının, sorumlu bir devlet adamının, kahraman bir komutanının, cesur bir devrimcinin, sözü özü binbir zorlukla kurduğu, karanlıktan aydınlığa çıkardığı bir ülkenin liderliğidir.
Değeri çok büyüktür, amacı tüm bağımsızlıktır.
Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin ana yüreğidir İzmir... Bağımsızlığını borçluğu olduğunu lideri Atatürk'ü çok seven, bu sevgiyi asla pazarlık konusu yapmayan, haksızlığa direnen bir şehirdir İzmir...
Şanlı, şerefli al bayrağımızdır.
***
Doğum günün kutlu olsun bağımsızlığın ve özgürlüğün şehri İzmir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzakı olan ve hiçbir dayatmaya boyun eğmeyen İzmir, seni çok seviyorum.
Yüreğim senindir.
GÜNÜN SÖZÜ
Ben bütün İzmir'i ve İzmirlileri çok severim. İzmir'in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim.
Atatürk
Aynalı Oda'nın yaşattıkları
Son yıllarda pek çok insan kitap yazıyor, kimliğini geliştiriyor, topluma okuma heyecanı kazandırıyor.
Bu, olumlu, doğru ve desteklenmesi gereken bir gelişim...
Ama bu kitapların bir amacı, yüreğini yakaladığı kitleyi sürükleyen, gerçekçi ve dürüst yönleri de olmalı...
Bunun içinde iyi bir gözleme, araştırmaya ve belgelere dayanmalı.
Son dönemde birçok kitap okudum ancak sevgili Ali'nin (Eyce) romanı kadar beni sürükleyen ve alıp götüreni olmadı.
***
Ali Eyce ilk kitabı "Aynalı Oda" işte böyle bir çalışmanın ürünü... Yaklaşık 20 yıldır yaptığı adliye muhabirliğinin de kendisine kazandırdığı gözlem gücüyle, bir cinayet romanını kaleme olmuş Ali..
İlk etapta belki, karakterlerin tanıtımları için kaleme alınan uzun betimlemeler, sizi yorabilir ancak öyle bir büyüsü var ki öykünün, yüreğinizi kaptırıyorsunuz cümleler arasından...
Şaşırtıcı, büyüleyici ve dinamik giriş, gelişme ve sonuç örgüsüne kapılıp gidiyorsunuz, kısa sürede...
Cinayetle suçlanan bir kadının öyküsünü okurken size farklı analizler sunan, buna fırsat tanıyan, gizemini koruyan bir kitap Aynalı Oda...
Ve İzmir'in romanıdır aynı zamanda...
***
Ali Eyce ile oturup sohbet ettiğinizde, darağacınıza farklı bilgiler katabilen, dünyaya ve olaylara ilgi çekici gözlemler yapabilen yaratıcı bir gazeteci...
Kitabında da bunu görebilmeniz olası... Çünkü "Aynalı Oda" sıradan bir cinayet romanı değil, size, yaşamınıza ve topluma da ayna tutan bir çalışma...
Şimdi Ali Eyce'den tek isteğim, kaleme aldığı yeni romanında da yine bizleri farklı analizlere sürüklemesi...
Çünkü onda bu güç var.
Fuara tat veren, kadim dost
İzmir Fuarı, bir "dünya değeridir" benim için... Bir anılar, bir gelenekler manzumesi...
Kuşkusuz eski fuar günlerini yaşamak mümkün değil artık, koşullar değişti, anlamı da...
Gezmekten usanmadığımız ne ülke pavyonları var artık ne gazinolar ne de o şirin tren var fuarı boydan boya turladığımız...
Hepsi geçmişte kaldı, izi de yok, anısı da...
***
Koşullar değişebilir, evet... Hayata bakış, fuarı yaşamak da... Ancak değerlerini koruyabilirdik.
Örneğin bu yıl İzmir Fuarı'na girdiğinizde o güzelim kaskatlı havuzu göreniniz var mı?
Nereden göreceksiniz ki, çevresini iş makinalarının, irili ufaklı standların sardığı bu fuar güzeli, o kadar mahsun ve unutulmuştu ki bu yıl... Bu kaos gibi düzenlemeye inanamadım.
Oysa burası fuarın gözbebeğiydi, fotoğrafların çekildiği, dünyaya gösterildiğini, övünç kaynağı köşelerden biriydi.
***
Hiç itirazım yok, yeni köşeler açılmış, konser mekanları yaratılmış ama o kötü koku yine iş başındaydı. Kızarmış tavuk eki kokusu...
Bu da fuarı yine, yıllar önce söylediğim gibi "panayır" havasında kurtaramamış...
Fuara renk veren yine kadım dostuydu bence... Yeni Asır standı, hiç abartmıyorum eğlencenin merkezi oldu bir köşede...
Gerek, Hakan Doğanay'ın izleyiciyi etkileyen şovmen kimliği, atak, kültürel sunumu, gerekse İzmir'in en iyisi Mikrop Hikmet'in hazırladığı şovlar, fuarı besledi, güzelleştirdi.
Özetle fuara değer kattı, 118 yıllık dost Yeni Asır...