Başbakan sonunda bombayı patlattı ve 2014'de üç seçimin birden yapılacağını söyledi. Dün Ankara'da siyaset çevrelerine baktım, herkes şaşkın vaziyetteydi. Sokaktaki vatandaşın üç seçimle neyin kastedildiğini henüz pek bilmediğini gözlemleyebiliyoruz; ancak siyasi çevrelerin neden bu kadar şaşırdıklarını doğrusu anlamak mümkün değil. Muhalefetin ilk tepkisi bunun bir Ak Parti tuzağı olduğu yönündeydi. Oysa iki seçimin, yani Mahalli seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Anayasal takvimi zaten 2014'te bu iki seçimin yapılmasını zorunlu kılıyor.
Diğer seçimden kastedilen ise bir tür Anayasa referandumudur. Muhalefetin zamanında yapılacak olan iki seçime tepki göstermesinin zaten izah edilecek bir yanı yok ama asıl bu referandum konusuna niye bu kadar tepkililer, onu da anlamak zor; zira Başbakan Erdoğan bu kararını sene başında açıkça kamuoyuyla paylaşmıştı. Bütün bu tepkilerin şeklinden ve niteliğinden anlayabiliyoruz ve üzülerek ifade etmeye mecburuz ki muhalefet bırakın 2015 genel seçimlerini belirleyecek olan 2014 mahalli seçimlerini ve genel bir referanduma hazır olmayı; bir muhtarlık seçimlerine dahi hazır hissetmiyor kendini. Bu tepkisel davranışlarının sebebini burada aramak gerekir.
***
Şimdi bu seçimlerin üzerinde biraz durmakta fayda var. Önce referandumdan başlayalım:
Başbakan siyasi hayatında referandum denen demokratik yöntemin sonuç alıcı ve özellikle engel aşıcı özelliğini keşfetmiş bir siyasetçi. 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen kısmi Anayasa değişikliği referandumu bir bakıma "Yeni Türkiye"yi kuran bir fonksiyon yerine getirmişti. Bu referandumda millet yüzde 58'lik bir ağırlıkla vesayet düzenini param parça etmiş ve demokrasinin tıkalı kanallarını açmıştı. Şimdi benzer bir durumla karşı karşıyayız ve Başbakan "yönetemeyen demokrasi"den sürdürülebilir ve istikrar üreten demokrasiye geçmek ve Anayasa tıkanıklığını açmak için yeniden milletin gücünü devreye sokuyor.
Ben Başbakanın konuşmalarından bütüncül bir Anayasa paketi yerine kısmi bir Anayasa değişikliği paketini referanduma sunacağını anlıyorum. Böyle düşünmesinin belki de en önemli sebebi tam bir Anayasa metninin uzlaşma olmadan halkın onayını sunulmasının önümüzdeki yıllarda yaratacağı sorunları görmesidir. Çünkü 2010 tecrübesi bize gösterdi ki üzerinde siyasi partilerin uzlaşmasının olmadığı bir kısmi değişiklik halk onayından geçtikten sonra yaşayabiliyor; ancak üzerinde uzlaşmanın olmadığı tam bir Anayasa değişiklik süreci belki halkın onayını alarak tamamlanabilir; ancak o yeni Anayasanın yaşama şansı çok az bir ihtimaldir; ve dahi bu durum ülkede önü alınamaz yeni kutuplaşmaların habercisidir.
Bu arada MHP ve CHP'nin açık yenilgi alacakları şimdiden belli olan bu referandumu engelleme şansları yok mu? Var elbette ama Meclis'teki sayısal güçleri ile bu süreci engelleyemezler; ancak yeni Anayasa yapım sürecine ağırlıklarını koyarlar ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek'e destek verirlerse referandum da kendiliğinden ortadan kalkar.
***
İşin esası şu: şu anda Türk siyasetinde üç seçimi taşıyabilecek tek parti var; o partinin adı da Ak Parti. Hatta şunu söyleyeyim: bir yılda üç seçim Ak Parti'ye bile fazla.
Diğer yandan Cumhurbaşkanlığı ve Mahalli İdareler Seçimleri de daha önce yapılan benzerlerinden çok farklı şartlarda, çok farklı içeriklerle yapılacak. Bu iki seçimin mahiyetini, yaratacağı siyasal ve toplumsal sonuçları öyle bir iki cümleyle özetlemenin imkanı yok; o nedenle bu iki seçimi bir başka yazıya bırakıyoruz.