Giriş Tarihi: 09 Ağustos 2013, 18:40
Haftanın en etkileyici filmi "Hayallerin Ötesinde". Görme engelli insanların karanlık dünyasını "aydınlık" bir şekilde anlatıyor. Yönetmen Andrzej Jakimowski'nin deyimiyle "Hayallerin Ötesinde" dünyaya alıştığımız şekilde bakmak yerine, tüm duyu organlarımızı açarak onu hissetmek ve hayal etmek üzerine bir film. Nitekim filmin kahramanı Ian, görme engellilerin değnek kullanmadan akustik yollarla yönlerini bulabilecekleri yöntemi öğreten sıra dışı bir karakter.
"Hayallerin Ötesinde"nin konusuna gelince: Görme engelli Ian, Lizbon'da
bir okula eğitmen olarak atanır. Burada alışılmışın dışında eğitimler vermeye başlar. Mesela destek için baston kullanmayı reddeder. Seslerin kendilerini yönlendirmesi gerektiğine inanmaktadır. Kendisi de baston kullanmaz. Öyle ki gerçekten görme engelli olduğuna inanmakta güçlük çekenler vardır. Enstitüdeki öğrencilerden biri olan Eva da baston kullanmadan yürümeyi istemektedir. Ian onunla birlikte sokaklara atılarak, genç kadını daha önce görmediği bu dünyanın içerisinde farklı bir keşife çıkarır.
GÖRMEK MESELESİNE FARKLI BAKIŞ
Polonyalı sinemacı Andrzej Jakimowski "görmek" meselesine farklı bir bakış açısı getirmeye çalışıyor. Görme engellilerin dünyasına hikayesiyle adeta bir ışık oluyor. Görme engellilerin dünyasının hiçbir şekilde karanlıklar içinde kalmasına müsaade etmiyor. Bunu nasıl mı yapıyor? Jakimowski umut dolu bir hikaye kurmuş ve içine çok kalbe dokunan bir aşk hikayesi yerleştirmiş. Ayrıca görme engellilerin eğitiminde kullanılan yeni bir yöntem olan "ekolokasyon"dan büyük destek almış. Bu yeni yöneteme göre ayak ve ağızdan çıkan seslerle yön tayini yapılabiliyor. Görmenin en büyük meselesi de özgüven aslında. Engelliler bastonlarıyla artık bu mesajı vermek istemiyorlar. Sıra dışı bir karakter olan Ian, bu yöntemin en büyük savunucusu ve uygulayıcısı.
Yenilikçilerle, kuralcıların çatışmaması mümkün mü? Tabii ki değil. Ian da kuralcı okul yönetimiyle "yöntem" konusunda çatışıyor. Sonuna kadar da kendi yöntemini savunuyor. Eskilerle yenilerin çatışması kuşkusuz yeni bir şey değil sinema adına. Ama yönetmen Jakimowski, farklı bir sinema diliyle çok etkileyici şekilde bunu anlatıyor. Zevkle bu çatışmada izliyor ve taraf oluyorsunuz. (Ben Ian'ı destekliyorum)
Film daha ilk sahneyle seyirciyi avucunun içine alıyor. Karanlıktan yavaş yavaş aydınlığa geçen bir görüntüyle açılıyor film. Çok geçmeden Ian'ın bakış açısıyla bunu gördüğümüzü anlıyoruz. Bastonsuz olması tereddüt ettirse de onun görme engelli olduğunu anlıyoruz. Ian, ne engeller olursa olsun hayata devam etmekten vazgeçmeyen güçlü bir karakter. Hatta bir rol model.
UNUTULMAZ SAHNELER
Ian'ın sahte seslerle camına kuşlar gelmiş gibi yapması ve bu sayede Eva'nın dikkatini çekmeye çalışması kalbimi ısıtıyor. Hele o gemi sesinin onların dünyasına getirdiği heyecan... Bardaki yabancının Eva'yla anlık flörtü gibi nice unutulmaz sahnelerle filmin hikayesi ilerliyor. Okulun dışında sahnelerde muhteşem Lizbon'un filme kattığı görsel zenginliği de unutmamalı.
Ian rolünde Edward Hogg, övgüyü fazlasıyla hak ediyor. Oynamıyor, yaşıyor. Eva karakterinde de Alexandra Maria Lara harikalar yaratıyor. Diğer oyuncuların ise gerçek birer görme engelli olması filmin gerçekliğinin altını iyice pekiştirmiş oluyor.
"Hayallerin Ötesinde" göz olmadan görmek, hayatta bir duruş sahibi olmak üzerine son derce mütevazi ama kolay kolay da unutamayacağınız bir film. Bence kaçırılmamalı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.