Giriş Tarihi: 25 Nisan 2014, 19:51
Bir varmış bir yokmuş "Büyük Budapeşte Oteli" adında bir film varmış. Sinemada masal dinlemek, pembe rüyalara dalmak isteyenler koşarak bu filmi izlemeye gidermiş. Bu öyle bir filmmiş ki şahane bir masalın yanı sıra siyasi göndermeleriyle de izleyenleri hayran bırakmış. Yönetmen Wes Anderson, filmiyle sinemanın bir eğlence olduğunu ama eğlendirirken düşündürebileceğini de hatırlatmış.
Önce kısa bir özet: Avrupa'nın hayali Zubrowka şehrinde bulunan Büyük Budapeşte Oteli 20. yüzyılın başlarında en ihtişamlı günlerini yaşamaktadır. Gustave otelin işleyişini idare eden bir concierge görevlisidir. Zero Mustafa ise bu otelde bellboy olarak işe yeni başlamıştır. Kısa sürede ikisi yakın arkadaş olur. Gustave'ın yaşlı sevgilisi Madame D. esrarengiz bir şekilde ölür. Ve miras olarak Gustave'a paha biçilmez bir tablo bırakır. Aile içerisinde bu büyük bir tartışma yaratır. Bu andan itibaren başları dertten kurtulmayan Gustave ve Zero gerçeklerin peşinde koşarken birden savaş başlar.
MASAL TADINA
Karakterleri ve sıra dışı atmosferiyle "Büyük Budapeşte Oteli" bizi büyülü bir masal dünyasına davet ediyor. Bu filmde cinler, periler, krallar, canavarlar yok ama hepsine bedel otelin concierge şefi Gustave ile göçmen belboy Zero var. İkisi de cin gibi akıllı ve yetenekli. İlk başlarda birer karton karakter olan bu ikili savaşın başlamasıyla birden çok tanıdık birer yakın çağ kahramanına dönüşüyor.
Gustave ile Zero başlarına ne gelirse gelsin azim, saflık ve zekalarıyla tüm kötü düşünceleri ve entrikaları alt ediyor. Mesela tren yolculuğu yaparken Zero Mustafa askerler tarafından tartaklanıp, aşağılanır. Zero'nun tek suçu üçüncü dünya ülkesinden gelmiş bir mülteci olmasıdır. Gustave bu duruma tepki verdiğinde askerlerden nasibini o da alır. Gustave'ın olağanüstü çevresi her zamanki gibi imdada yetişir. Bu bölüme bayıldığımı hemen belirtmeliyim.
IRKÇILIK KARŞITI
Wes Anderson karakterleri yaratırken ünlü yazar Stefen Zweig'in eserlerinden esinlenmiş. Nazi zulmünden kaçan Zweig iltica ettiği Rio de Janeiro'da karısı ile birlikte intihar etmiş bir yazar. Bu nedenle filmdeki Hitler ve Nazi göndermelerine dikkat çekici.
Karakterleriyle olduğu kadar atmosferiyle de öne çıkan bir film "Büyük Budapeşte Oteli". Yaratılan atmosferde Avrupa sanatından izleri hemen görüyorsunuz. Karşınıza çıkan bir heykel, bir resim, bir dekorasyon malzemesi tanıdığımız, bildiğimiz bir eseri çağrıştırıyor.
Bir yönetmen için aynı formatta film üretmek oldukça tehlikeli. Aynı estetik, aynı hikaye biçimi gibi nedenlerle tekrara düşme olasılığı oldukça yüksek. Wes Anderson "Büyük Budapeşte Oteli"nde -aynı formatta çekse bile- tekrar riskini aşarak filmografisindeki en başarılı filme imza atıyor.
Adeta yıldız yağmış bu filme. Wes Anderson'un vazgeçilmezleri; Sairse Ronan, Bill Murray, Edward Norton, Owen Wilson çeşitli rollerde karşımıza çıkıyor. Başrolleri paylaşan Ralph Fiennes ve Tony Revolori ise oyunculuklarını konuşturuyor. Müthişler! Sonuç olarak "Büyük Budapeşte Oteli"ni izleyenler ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Haydi doğru sinemaya...
Haftanın Filmi:
Dom Hemingway
Deneyimli hırsız Dom Hemingway uzun süren bir mahkumiyetin ardından özgür kalır. Londra sokaklarına geri döndüğünde ise sokakların değişen çehresine tanık olur. Eski hesapları kapatıp suç dünyasına veda etmeyi ve kendisine yabancılaşan kızıyla arasını düzeltmeyi dileyen Hemingway için yeraltı dünyasından uzaklaşabilmek zannettiği kadar kolay olmayacak... Bu şahane filmin başrolünde Jude Law yer alıyor. Kesinlikle kaçırmayın!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.