Hayatın kendisinin "takım tutmak gibi" olmadığını anlamanın zorunlu olduğu bir dönemden geçiyoruz. Yani ne sadece siyah ne sadece beyaz. Son Yüksek Askeri Şura (YAŞ) ve halkoylaması sürecinden sözediyorum. Önce; YAŞ sürecinden başlayalım;
Devletin iki önemli kurumundan yürütme yani hükümet ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında sanki bir yarış varmış ve varılan sonuç itibarıyla da biri diğerine "gol atmış" havasını kabullenmek mümkün değil.
Yürütmenin başı olarak Başbakan ile Devlet Başkanı olarak Cumhurbaşkanı'nın, YAŞ sürecinde fikirlerini beyan etmesi kadar doğal bir süreç olamaz.
Aksi; noter olmayı gerektirir ki; isimler hiç önemli değil; bir Başbakan'a veya Cumhurbaşkanı'na bu sıfatı yakıştırmak, her kim olursak olalım yakışık almaz...
Gelinen noktada; herkesin atladığı bir ayrıntıyı hatırlatmak isterim; sivil irade; asker içinde isimler üzerinde "kimi istediğini" hiç zikretmedi. Sadece; sistem içinde "istenmemesi gerekeni" işaret etti. Sonuçta; asker de aynı noktaya geldi ve uzlaşma çıktı.
Bütün bu olanları sonuçlarını gözönüne alarak değerlendirdiğinizde; olması gereken oldu. Sürecin daha iyi yönetilip yönetilemeyeceği tartışılabilir ancak; anormal hiçbir durum yoktur; tam tersine herkesin bir ders çıkarması gereken olumlu bir süreç vardır. Asker ve sivil ilişkisi normalleşme sürecinde çok önemli bir sınav vermiştir...
Aslında bu yaşananlar belki ilk değil ama en gündemde olan şeklidir. Daha önce Turgut Özal ve Süleyman Demirel döneminde benzer süreç yaşandı.
Kamuoyunda bu kadar tartışması yapılmasa da; Tansu Çiller'in Doğan Güreş Paşa'nın görev süresini bir yıl uzatması ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu'nun Genelkurmay Başkanlığı'nın önünü kapaması da bu kapsamda hatırlanabilir. Ama, hiçbiri basının ve kamuoyunun bu kadar gündeminde olmamıştı.
Belki de; normalleşmenin kuvvetli adımları olarak ele almalı bu süreci.
Başbakan'dan kongre desteği
Pazar günü Başbakan Erdoğan, kalabalık bir bakan ve milletvekili grubuyla İzmir'deydi. Gündoğdu'daki mitingin ardından işadamlarıyla buluştu.
Ankara'daki yoğun ve kritik gündemine rağmen, EBSO Başkanı Ender Yorgancılar'ın davetini kırmadı ve Selçuk Yaşar'dan Işınsu Kestelli'ye, Zekeriya Mutlu'dan Mesut Sancak'a kadar İzmir sermayesinin önemli temsilcileriyle biraraya geldi. Burada; EBSO Başkanı Yorgancılar'nun iki önemli çağrısı vardı; EXPO 2020 ve İzmir İktisat Kongresi'nin hükümet tarafından desteklenmesi ve İzmir'in teşviklerden ve yatırımdan hakettiğini alması.
Başbakan Erdoğan ile yaptığımız görüşmede; EXPO 2020'nin İzmir'de yapılmasıyla ilgili kuvvetli desteğini ifade ettiğini hemen söyleyelim.
İzmir İktisat Kongresi'nin uluslararası boyutta toplanması noktasında gereken hazırlıkların sürdüğünü, zamanlama konusunda değişiklik yapılıp yapılmayacağı yani biraz daha öne alınıp alınmayacağıyla ilgili çalışma yaptıklarını da aktardı.
Limanın milyarlık faturası
Başbakan'ın işadamlarına yaptığı konuşmada en çarpıcı mesaj; liman özelleştirmesiyle ilgili idi.
Anayasa paketi içindeki değişiklikler arasında da yer alan yargı yapılanmasıyla ilgili de mesajlar içeriyor bu ifadeleri.
90'lardaki Danıştay'ın Telekom özelleştirmesinin iptalinin Türkiye'ye 25 milyar dolar kaybettirdiğini hatırlattı.
Yine Danıştay tarafından 30 aylık bir süreç sonrasında Liman özelleştirmesinin iptaliyle işlerin iyice çıkmaza girdiği ve bunun hem İzmir hem de Türk ekonomisi için faturasının tam bir buçuk milyar dolar olduğu gerçeğinin altı kalın çizgilerle çizildi.
Kendi alanıyla doğrudan ilgili olsun ya da olmasın; İzmir işaleminin en önemli meselelerinden birisi olan Liman özelleştirmesi; gerek yargı süreci gerekse türlü engellemelerle bir kentin ve bir bölgenin kaderini değiştirecek noktaya taşındı.
Ulaştırma Bakanlığı'nın oluşturduğu formül şimdi devrede. Ama kaybedilen yılların ve de milli kaynağın hesabını kim verecek?