Üstün Dökmen'in bir zamanlar TRT'de yayınlanan programının takipçilerindendim. Geçenlerde kendisine Kanal D'de, 'Doktorum' programında rastladım. En sevimli haliyle erkek egemen kültürün pek sevdiği, "Madem kadınlar erkeklerle eşit. Öyleyse niye hiç kadın Şekspir (Shakespare) yok?" türünden beylik söylemlerine yanıt veriyordu.
"Şekspir ne yapmıştır?" diyerek başladı söze ve şöyle devam etti: "Konuşma özürlü çocuğunu karısıyla baş başa bırakıp evden ayrılıp, 20 yıl evine uğramayıp, geride bıraktıklarını arayıp sormayarak kendini tiyatroya ve edebiyata adamıştır." Hiç kimsenin bu yüzden onu yargılamadığının altını çizerek. Ve ardından şu örneği verdi: "Peki, ya bunu bayan Şekspir yapmış olsaydı! Konuşma özürlü çocuğunu bırakıp, 'Ben oyun yazmak istiyorum' diyerek evini terk etseydi, ne olurdu?"
Erkeklere gösterilen anlayışın onda biri kadına gösterilmediği için kadın 'Şekspir'ler, 'Mozart' veya 'Da Vinci'ler fazla çıkmadı. Ama bütün bu olumsuzluklara ve engellemelere karşın pek çok kadın takma isimlerle var olmaya çalıştıklarını, eserlerine babalarının, kardeşlerinin veya sevgililerinin imzalarını atarak kendilerini kanıtladılar.
Dünya değişiyor, önyargılar yıkılıyor, kadınlar erkeklerden geri kalır bir yanları olmadıklarını ispat ediyorlar ama kimileri hala beylik söylemlerden medet umuyor. Yazık!
Kaç kadın öldürüldü?
Geçtiğimiz hafta Meclis'te yapılan ama daha çok Kürt açılımının tartışıldığı bütçe konuşmalarında CHP adına söz alan İzmir Milletvekili Canan Arıtman, üzerinde pek durulmayan bir konuya değindi ve "İktidarınızda binlerce kadın ağlayamadı bile. Çünkü öldürüldüler" dedi.
Arıtman, aile içi şiddet nedeniyle öldürülen kadın oranının AK Parti iktidarında yüzde 1400 arttığını ve 2002'de yılda 66 kadın öldürülürken, bu sayının 2009'un ilk 7 ayında 953 olduğuna dikkat çekti.
Resmi rakamlara 2002'den 2009'a kadar geçen 7 yılda, aile içi şiddet yüzünden ölen kadınların sayısı 4063.
Dört binin üzerinde kadın kocası veya babası veya erkek kardeşi, yakın akrabaları tarafından öldürülmüş. Çok korkunç bir şey bu. Çok büyük bir rakam.
Peki, hükümet, yetkililer, ilgili kurumlar bu konuda ne yapıyor, ne gibi önlemler alıyor?
Ne yazık ki hiçbir şey.
Aslında yapılması gereken şey çok basit. Hükümet, TCK'nun 82. maddesinde değişiklik yapacak ve 'namus' nedeniyle öldürmek bahanesine sığınarak eline silah alanların, hafifletici sebepler bulunarak indirimden yararlanmalarının önüne geçecek.
Ama yapmıyor, yapamıyor. Kadınlarını koruyamıyor. Ailesi tarafından zorla evlendirilmek istenen veya koca dayağı yemekten bıkıp evden kaçan kadını yine eve gönderiyor, ölmelerine davetiye çıkarıyor.
Üstelik bu gibi konuları gündeme getirmesi, yasa değişiklikleri teklifi vermesi gerektiği için kurulan bakanlığın, kadın oldukları için bakan yapılan bakanları da hiçbir şey yapmıyor.
Kim sıkıcı?
Bir beylik laf da entelektüel veya feminist kadının çirkin ve bakımsız olduğuna dairdir. Büyük Türk kadını Hülya Avşar, artık eskisi kadar gündeme gelmediğinden, gündem yaratmak amacıyla bu klişeye sığınmış ve, "Entelektüel kadının kıllı ve sıkıcı" olduğunu buyurmuş. Ona en güzel cevabı NTV'de yayınlanan 10 Kadın programında minyatür sanatçısı Günseli Kato verdi bence. Dedi ki: "Hülya benden sıkılmaz. Çünkü ben çok renkli bir kadınım. Ama ya ben ondan sıkılırsam? Ki sıkılabilirim."