Bütün acılar zor. En zoru en yakınımızdaki kişiyi kaybetmek. Küçükken en korktuğumuz şey anne ve babasız kalmaktır. Dünyamız onlardır çünkü. Böyle bir olasılığı düşünmek dahi istemeyiz.
Büyüyünce korkumuz azalmaz ama başka uğraşlar öne geçtiği için aklımıza gelmez eskisi kadar. Hastalık olursa bu gerçekle yüz yüze gelir, kendimizi hazırlarız onları kaybetmeye. Yine de o an geldiğinde küçük bir çocuktan farkımız kalmaz. Ne kadar hazırlasak da kendimizi, annesiz-babasız kalmak canımızı acıtır.
Dün gibi geliyor ama 9 yıl olmuş babamı kaybedeli. Ben bu gerçeği halen kabullenemiyorum çünkü. Mezarını ziyaret edemiyorum mesela. Annem ve kardeşlerim her bayram ve babalar gününde giderken, ben bir bahane uyduruyorum gitmemek için.
Uzak bir yolculuktaymış gibi düşünmek istiyorum veya uzak diyarlarda. Bir gün görüşeceğiz diye düşünmek istiyorum. Ama farklı reaksiyonlar çıkıyor ortaya.
Örneğin yıllardır baba memleketi Elazığ'a gitmeyen ben, babam öldüğünden beri sık sık gider oldum. Galiba baba özlemi çekiyor.
HAYATIN GERÇEĞİ
Mezarı İstanbul'da olmasına rağmen çok sevdiği memleketine gittiğimde onunla kavuşmuş gibi hissediyorum kendimi. O bunu severdi, şu türküyü dinlerdi, deyip hüzünleniyorum. Televizyon kanallarını geçerken rastladığım bir Elazığ türküsü gözlerimin nemlenmesine neden oluyor.
Yaşlanmak böyle bir şey sanırım. Biz yaşlanıyoruz, anne ve babalarımız yaşlanıyor. Normali de onların bizden önce ölmesi. Kaçınılmaz bir doğa kuralı. Hepimiz bir gün öleceğiz çünkü. Birlikte güzel vakitler geçirmiş olmak, birbirimizi anlamış ve fazla üzmemiş olmak ve hastalık süresince çok acı çekmemiş olmaları acımızı biraz olsun hafifletiyor ama sonuçta hayata gelmemize neden olan insanları kaybetmiş oluyoruz.
Ne kadar büyümüş olsak da babamızı kaybetmek zorumuza gidiyor.
Bir kız çocuğu olarak, hayatımıza giren ilk erkek babalarımız. Psikolojiye göre "baba-kız arasındaki bağ" ilerdeki "kadın-erkek ilişkisine" bakışımızı derinden etkiliyor. Etkiliyor da babalar bunun ne kadar farkında acaba?
Bu topraklarda yaşayan baba-kızların sağlıklı bir ilişki sürdüremediklerini, medyaya yansıyan gerçek yaşam hikayelerinden biliyoruz. En çok reyting alan dizilerin hikayelerine baktığımızda yine baba-kız ilişkilerinin nasıl sorunlu olduğunu da görüyoruz.
GURUR DUYMAK
Babalar çocuklarına adil davranmıyor, kız ve erkek çocukları arasında ayrımcılık yapıyor, gözlerinin içine bakan kızlarına haksızlık yaparak onların ilk hayal kırıklıklarını yaşamalarına neden oluyorlar. Bazıları da otoriter olmak adına kurallara ve çevrenin bakışına göre hareket eder, sert ve anlayışsız baba olmayı tercih ederler. Kimi babalar da ortalıkta yoklar. Ya iş gezisinde, ya çapkınlıktadırlar ya da gerçekten yokturlar. Anneyi terk ettikleri için çocukları da terk etmişlerdir.
Bir de çocuklarıyla vakit geçiren, onların istediklerini yerine getiren babalar var. Benim babam böyle bir babaydı. Arada bir öfkelenir, kızar, mahalle baskısına boyun eğerek isteklerimizi kısıtlardı ama hayallerimize hiç engel olmayarak, önümüzü hep açtı.
Geçtiğimiz hafta bu acıyı yaşayan sevgili yönetmenimiz Şebnem Bursalı'nın babası da böyle bir babaydı. Çocuklarıyla dost, onlara yakın bir baba. Ve böyle babalar için en güzel ödül de çocuklarının başarılı olması. Şebnem'in babası da bu gururu yaşadı. Büyük bir gazetenin yayın yönetmeni olan kızıyla iftihar etti, mutlu oldu. Nur içinde yatsın...