Başrollerinde Jack Nicholson ve Tom Cruise'un oynağı "A few good man" yani "Birkaç iyi adam" adlı filmi hatırlayacaksınız. 1992 yapımı filmde Tom Cruise askeri avukat teğmen Daniel Kaffee'i canlandırıyor. Filmde Küba'da bulunan Amerikan üssündeki bir askerin öldürülmesiyle ilgili soruşturma yapılmaktadır. Cinayeti soruşturan savcı rolündeki, mahkemede bir zanlıyı sorguya çekmektedir. Zanlı sürekli askeri kurallara ve talimatnamelere uygun hareket ettiğini ifade etmektedir.
"Siz her şeyi talimatnamelere göre mi yaparsınız?" diye sorar Kaffee. Zanlı, "Evet" deyince elindeki askeri talimatnameler kitabını zanlının önüne sertçe koyar ve "Hadi o zaman bana yemekhaneye ne zaman ve nasıl gideceğinizin söylendiği bölümü oku..." Zanlı şaşırır ve kekeler, "Şey onlar kitapta yazmaz ki.." der. Kaffee istediğini almıştır. "Demek her şey kitaplar, talimatnamelerle olmuyor değil mi.." diye devam eder.
Hayatta herşeyi kitaba göre yapamazsınız. Herşey yazılı olamaz çünkü. Bu yüzden ister kamu, ister özelde olsun çalışanlar zaman zaman kuralları esnetirler. Esnetmek zorundadırlar.
İNİSİYATİF KULLANMA
Mesela belediye otobüslerine ücretsiz binmek yasaktır değil mi? Peki gecenin bir vakti yaşlı bir bayanın tenha bir yerde yolda kaldığını ve yanında hiç parasının, biletinin veya jetonunun olmadığını düşünelim. Şimdi bu kadın gelen son otobüse binmek isterse şoförden nasıl davranmasını beklemeleyiz. "Ben kurallara uyarım kardeşim, kartını basmazsan seni otobüse almam" deyip çekip gidebilir. Böyle yaparsa kurallara uymuş olur şüphesiz, ancak "doğru" yapmış olur mu? Yoksa inisiyatif kullanıp kadını otobüse alıp daha sonra mı hal çaresine bakmalıdır?"
İzmir'in Expo mücadelesini biliyorsunuz. Kent tek yürek olmuş Paris'te sunum yaparken, Büyükşehir'e düzenlenen operasyon zamanlaması ve yöntemi açısından sıkıntı yaratmıştır. Bu operasyon bir veya iki gün sonra yapılamaz mıydı? Evet, savcılık görevini yapmıştır yapmasına ama "doğru" olmuş mudur?
İŞİ CİDDİYE ALMAK
Biliyorum, söylesem tesiri yok ama sussam gönül razı değil. Ben doğma büyüme İzmirliyim, babam da öyle... Bu kenti çok seviyorum. Ancak, İzmir'in Expo'yu kazanacağına dair büyük kuşkularım var. Hatta umudum son olaylardan sonra azaldı. Böyle düşünmemin iki sebebi var.
Birincisi bu kentin kalburüstü insanlarının bir araya gelip iş görme, takım çalışması yapma gibi bir yeteneklerinin ve arzularının olmaması.
İkincisi de "görmezden" gelme alışkanlığı. Böyle büyük bir organizasyona soyunuyorsanız eğer, öncelikle yapmanız gereken kentte bilgisine başvuracağınız kişilerin envanterini çıkarmaktır. Kentimizde iletişim fakültelerinin halkla ilişkiler bölümleri var, lobicilik konusunda çok deneyimli ve ehliyetli isimler var, uluslarası deneyimi ve bağlantıları olan insanlar var. Bu insanlarla bir araya gelip ortak bir akıl ortaya koyup projeler, yol haritaları üretmek gerekir. Halkla ilişkiler ve lobicilik alanlarında çok sayıda eseri bulunan İzmirli akademisyenlere bir telefon açılıp "Hocam bize bir akıl versene" denmiş midir acaba?
Ee siz kendiniz çalıp kendiniz oynayacaksanız, sunum yapmaya Paris'e "sen, ben, bizim oğlan" gidecekseniz bu işler nasıl olacak?
Son sorum şu, Paris'e İzmir'i anlatmak için giden heyette kaç kişi en az bir yabancı dili takılmadan, akıcı olarak konuşabiliyordu? Orada nasıl bir kulis faaliyeti yapıldı?
İyilikle kalın..