Bir fotoğrafın hatırlattıkları
Fotoğrafta Cem Karaca yatakta yatıyor. Belliki bir ameliyat ya da rahatsızlık geçirmiş, biz de ziyaretine gitmişiz. Barış Manço'yla Cem'in arasında kim olduğu tartışılan biri var. İzzet Günay'a benzetenler çıktı. Ben "Kerem Güney olabilir" diye yazdım. Cem'in diğer yanındaki hanımı da ben tanıdım. O zamanki eşi Feride Balkan. Bir kaç yıl sonra oğulları Emrah'ı dünyaya getirecek. Ben sakallı halimden fotoğrafın 1974 ya da 1975 yılında çekilmiş olabileceğini tahmin ediyorum...
Bugün, burunlarından kıl aldırmayan günümüzün yıldızlarını bir araya getirmek mümkün olmazken, 40 yıl önceki sanatçıların büyük rekabetlerine rağmen dayanışmasını, dostluklarını, arkadaşlıklarını düşünüyorum da... O ortamları da, aramızdan ayrılanları da çok özlüyorum...
Barış'ı 1999'da 31 Ocak'ı 1 Şubat'a bağlayan gece, Cem'i 8 Şubat 2004'te kaybettik. "Aldırma Gönül"ün bestecisi Kerem Güney'se geçtiğimiz yıl Bodrum'da yaşarken terketti bizi.
***
Şubat ayı Bülent Tarcan gibi bir klasikçiyi (16 Şubat 1991), Cevdet Çağla (22 Şubat 1988), Muzaffer İlkar (21 Şubat 1987), Sadettin Kaynak (3 Şubat 1961), Selahattin Pınar (6 Şubat 1960), Yorgo Bacanoz (24 Şubat 1977) gibi Türk müziğinin büyük üstat ve bestecilerini aramızdan alan bir ay...
***
Geçen yıl kaybettiğimiz Şenay'ın soyadını aldığı büyük müzisyen Şerif Yüzbaşıoğlu da (18 Şubat 1981), İstanbul Gelişim'in kurucularından gitarist Selçuk Başar da (5 Şubat 2001), Kenan ve Ozan Doğulu'nun babaları, dönemin milli gitaristi Yurdaer Doğulu da (19 Şubat 1997) Şubat ayında bizi terkedip giden dostlarımız, arkadaşlarımızdı...
***
Bir Vahi Öz vardı. Siyah beyaz Türk sinemasının en önemli karakter oyuncularından biriydi. 60'larda Horoz Nuri tiplemesiyle gönüllere yerleşmiş, Mualla Sürer'le unutulmaz bir ikili yaratmışlardı. O da 12 Şubat 1969 da ayrıldı aramızdan...
***
Geçen hafta Sabah Gazetesi'nde Hıncal Uluç'un köşesinde Tevfik Yener'in çok güzel bir yazıyla anlattığı Orhan Avşar da 2 Şubat 1974 yılında vefat etmişti. O da büyük bir müzisyen, yeri doldurulamayacak bir bandeneon ve akordiyon ustasıydı...
***
Aslında her biri çok büyük bir değer olan bu sanatçıları anlatmaya sayfalar yetmez. Onlardan biri bugünkü yazımda benden torpilli. Yaşadığı aşkla, dik duruşuyla, eşsiz besteleriyle bugün birkaç paragraf fazla yer tutacak. Selahattin Pınar'ı anlatacağım...
1928 yılında Hafız Burhan'ın bir konserinde Kuşdili Çayırı ya da Papazın Çayırı denilen alanda tanışmışlardı Afife Jale'yle... Selahattin Pınar, Hafız Burhan'ın arkasında tambur çalıyordu. Afife ise bir arkadaşıyla konseri izlemeye gelmişti.
Bugün Kadıköy'de Fenerbahçe'nin Şükrü Saraçoğlu Stadyomu olarak bilinen bu alanda o zamanlar hem futbol maçları oynanıyor hem de konserler veriliyordu.
Denizli doğumlu udi bestekar Selahattin Pınar'la, İstanbul Kadıköy doğumlu, sahnelerimizin ilk müslüman kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale, işte o Çayır'da tanıştıklarında 26 yaşındaydılar.
***
Birbirlerine aşık oldular ve 1929'da evlendiler. O güne kadar kaçırdıkları hayatın güzelliklerini keşfedip, oyunlar oynamaya başladılar, bahçelerinde bitkiler yetiştirdiler. Bir süre sonra Selahattin Pınar eşinin morfin bağımlılığını öğrendi. Herşey tersine dönmüştü. Ve Selahaddin Pınar, Yusuf Ziya Ortaç'ın dizelerini o günlerde besteledi:
"Nereden sevdim o zalim kadını / Bana zehretti hayatın tadını / Söyleyemem, sormayın asla adını / Bana zehretti hayatın tadını."
Türk musikisinin en güzel şarkılarından biridir bu kürdili hicazkar makamındaki şarkı. Pınar, o dönemde Afife Jale için bir de, Mustafa Nafiz Irmak'ın sözlerini yazdığı "Anladım Sevmeyeceksin Beni Sen Nazlı Çiçek" adlı hicaz şarkıyı bestelemişti...
***
Selahattin Pınar'la Afife Jale'nin trajik aşk öyküsünü bir vesileyle bir gün anlatırım. Yerimiz kalmadı. Bugünlük bu kadar olsun...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.