İyi pazarlar, umarım her şey yolunda.
Haziran'ın yani yazın ilk haftasında huzurlu sımsıcak bir pazar geçiriyorsunuzdur.
Ben de size buradan yani NYC'den ilk yaz haberlerini vermeye hazırım. Hava hani derler ya limonata gibi. Bir iki gün çok sıcak yaptıktan sonra birkaç gündür serin bir sıcaklık hatta cuma günü güzel bir yağmurdan sonra bugün iyi bir yağmur daha. Belki biraz denize girmeyi engelliyor ama dolaşmak hatta ruhumuzu dinlemek için süper.
Her sabah güne izleyerek başladığım NBC kanalı yine renkli faaliyetlerle güne başlatıyor. Bu kanalı seçmeme sebep sabah sabah hem günün taze haberlerini kısa kısa izleyebiliyorsunuz hem de kanalın olduğu yerde yani Rockefeller Center'in önünde mutlak günün eventi oluyor, canlı canlı yüzlerce izleyicinin kaılması ile. Tüm Broadway müzikallerinden bölümler, ünlü şarkıcıların yeni eserlerinden, film starlarının başlayacak filimlerinden bölümler ve kendilerinin performansları, hatta siyasi ünlüler bile boy gösteriyor, çılgınca eğlenen halkın gözleri önünde. Bu arada önemli günler unutulmadan.
Bayram, vs gibi. Bunda güneş, yağmur, kar etkili olamıyor. Gün yok ki yeni, sıkı bir veya birkaç filim gösterime girmesin. Bunların galalarında da başrol starları başta sinema salonu ardından buralarda boy gösterip hayranlarıyla buluşuyorlar.
Bu sabah 8 milyonun üzerinde albüm satışı ve sayısız ödülleri olan Luck Bryan... Bryan, 2 gün içinde ayrı yerlerde 4 konser verirken sabahına da bu canlı performansı sergiliyor.
YENİ TESLA ÇOK RAHAT
Geçen gün NY'un önemli bir bölümü olan ve bugüne kadar pek gitmediğim sadece bikaç kez köprüsünü yürüyerek geçtiğim ve de BAM'da oyun izlemek için gittiğim Brooklyn'e gittik, canım dostlarım Zeynep ve Ziya ile. Önce merkez ofisi ve gösteri mağazası Brooklyn'de olan 'Tesla'ya geçtik. Biliyorsunuz elektrikle işleyen araba markası Tesla. İlk Tesla'yı Columbus Circle'daki Time Warner binasında görmüştüm. Pek ilgimi çekmişti ama geçen günkü küçük turdaki kadar değil.
Yanımızda firmanın temsilcisi bir kızla minik yolculuğumuza çıkınca öğrendim ki, elektrikle işleyen bu arabada hiç motor sesi yok. Ama o sese alışıksanız düğmeye basmanız yeter. Önünüzdeki büyükçe ekrandan istediğiniz yere telefon açıp, mail veya mesaj atabiliyorsunuz. Filim veya haberleri izleyebiliyor yanınızdakiler bir düğme ile... Yolda sakin sakin giderken direksiyonu otomatik pilota bağlayabiliyorsunuz, siz de dinlene dinlene yola devam ediyorsunuz, yine bir düğme ile, park ederken araç park yerini buluyor kendi park ediyor, size stop ettikten sonra anahtarı alıp inmek kalıyor yine bir düğmeye basarak. Tüm bunların yanında bir de rahat mı rahat geçiyor yolculuğunuz...
TONY'E GÜN SAYIYOR
Gündüz turlarında çoktandır ihmal ettiğim Broadway turuma bugün yenisi kattım. Hep dediğim gibi o oyunların, reklam panolarının dizi dizi olduğu, onbinlerce insanın dolaştığı bu doyulmaz semtte dolaşmaya doyulmuyor. Kalabalığı sevmem, sevmem ama Broadway ya... dermişim. En sevdiğim biri klasikleşmiş biri yepyeni 2 müzikalin (Chicago- Paramour) kızları karşıma çıkınca ikisinin ortasında poz vermek vazife geldi bana. Bugünlerde heyecan içinde olan Broadway müzikalleri ve oyunları birkaç gün sonra gerçekleşecek 'Tony ödülleri' için gün sayıyor.
HASRET GİDERDİK
Bu arada sevdiğim arkadaşlarım gittikleri gibi dönüyorlar. Zeynep'ten (Tuğsuz) sonra İzmir'de yapılan koşuya katılıp faydalı şeylere imzasını atan, Murano sanatçısı sporda da bir o kadar başarılı olan Armand (Altan) gelir gelmez buradaki (epey zor) sportif faaliyetlere katldı. Arada bulduğu kısa bir arada pek sevdiğim 'Sant Ambreous'ta buluşup, hasret giderdik.
Urlalı arkadaşımla bol bol Ege ve NY sohbetleri yaptık. Yan masamızda oturan eski NY beyefendisi ve hanımefendisi ile kısa kısa yaptığımız sohbette beyefendinin ünlü bir yazar olduğunu öğrendik.
Hatta bu ay içinde Türkiye'de tercüme edilmiş kitabı çıkıyormuş.
FELIX'TE BRUNCH
Buraların en enlerinden biri pazar brunch'ları... Cihanna ile en ünlü Soho brunch'larından biri 'Felix'e gittik. Kapılardaki insan selinden anlaşılacağı gibi epey moda burası. Ama yıllardır geçmemiş modası. Bilhassa gençlerin rağbet ettiği mekanda abartsız bir menü var.
Abartsız ama iyi bir menü. Zaten kimse ne masanın dizaynına, ne menünün zenginliğine bakıyor. 4 kişilik masayı 6 kişi paylaşıyor. Biz 'little little in the middle' dedik, ortaya söyledik her şeyi. Çıkışta güzel bir tur ve midpacking'de 'The Sandartd'ın bahçesinde aldık soluğu. Soho- Midpacking arası çok iyi oluyor... O caddelere sokaklara doyamıyorsunuz. Hepsi ayrı, hepsi akordlu, akordsuz bir dükkan bile uyuyor çevreye. Tabii Alaçatı'yı özlemedim desem... Çok ama çok özledim.
Ben gelinceye kadar benim için bol bol gezin, mutluluk versin oralar hepinize...
TAŞ FIRIN PİZZA
Minik gezimizden sonra çok anlatılan ve geçen gün gitme fırsatına vardığımız buraların en iyi pizzalarından birini yemek üzere ünlü 'Grimaldi's'e geçtik... Brick oven yani taş fırın pizzası bu. Bir de mozzarellalı 'calzone'... Yıkılıyordu tek kelime ile. Kolay kolay ünlenmiyor bu yerler, hele kapısındaki bitmeyen kuyrukları görünce...