Önce 'kukla' keyfi sonra 'Testosteron'
Geçtiğimiz perşembe akşamı, Fransız Kültür Merkezi'nde Hürol Dağdelen'le birlikte katıldığımız kukla gösterisinden başlamak istiyorum. Ünlü Fransız kukla sanatçısı Deborah Maurice'in iki kuklasıyla sunduğu gösterinin davetlileri elbette çoğunlukla çocuklardı. Üç yıldır İstanbul'daki kukla festivallerine katıldığı halde İzmir'e ilk kez gelen Maurice'in 'Melekler Eşliğinde' adlı gösterisine, Didier Alix de gitarıyla eşlik etti.
MUTLAKA SEVDİRİN
'Aşk', 'yaşam ve ölüm', 'ölümden sonrası' gibi ağır temaları içeren oyunu miniklerin bir saat boyunca 'çıt' çıkarmadan izleyişi, kukla sanatının yarattığı illüzyonu bir kez daha gözler önüne serdi. Biz yetişkinlerin, sahnede belli bir mantığa oturtmaya çalıştığı kukla oyunu, çocukların düş dünyasında kim bilir ne renkli çağrışımlar uyandırıyor ki, gösteri sonrasında hepsi Deborah Maurice'in çevresini sararak o bez parçalarına dokunmak için can attılar.
Çocuklarımızı, yaydığı radyasyonla zedeleyen ve odalarına kapanmaya iten bilgisayarın başından kurtarmanın en etkili yolu sanat sevgisidir. Bu yüzden miniklerin kuklalarla tanışmasını sağlamak, ailelerin en önemli ödevlerinden biri olmalı.
***
Gelelim iki oyunun üst üste bindiği cuma gününe... İlk olarak, geçen yıl İzmir'e geldiklerinde kaçırdığım Oyun Atölyesi'nin 'Testosteron' oyununu seyretmek üzere soluğu İzmir Sanat'ta aldım. Tiyatro eleştirmeni sevgili arkadaşım Başak Sakızlıoğlu ve Eda Durak ile ön sıraya dizildik. Komedi türündeki oyunun 'güldürü dozu' hakkında yorumlar yapıyoruz perde açılmadan önce...
Ne bilelim son yıllarda tahrip gücü en yüksek komediye geldiğimizi ve tempoyu hiç düşürmeyen bir ekibi izlerken adeta krizler geçireceğimizi! Bir ara gülmekten ve kıvranmaktan oturduğum yerde yamulduğumu fark ettim. Her gün yeni bir felaket haberi yüzünden yay gibi gerilen sinirlerimizin gevşemeye ne çok ihtiyacı varmış meğer. Hatırladığım kadarıyla bir de 'Oyunun Oyunu'nda böyle durmaksızın gülebilmiştim.
Andrzej Saramonowicz'in yazdığı, Neşe Taluy Yüce'nin dilimize çevirdiği 'Testosteron'u, Kemal Aydoğan yönetmiş. Oyuncu kadrosu; Metin Coşkun, Fırat Tanış, Emre Karayel, Sezai Paracıkoğlu, Mert Fırat, Timur Acar ve İnan Ulaş Torun olmak üzere 7 erkekten kurulu oyunda en küçük bir aksamaya rastlamak mümkün değil.
ÜSTÜN PERFORMANS
Oyuncuların tümünün performansı da hayranlık uyandırıyor. 'Erkeklik hormonu' anlamındaki adından da anlaşılacağı gibi, kadın-erkek ilişkileri ve cinsellik tam anlamıyla 'erkeksi' bir bakışla ele alınıyor. Mikrobiyolog, kuş bilimci, baterist, gazeteci, avukat, garson ve baba rolleriyle karşımıza çıkan 7 adam, kendi cinsel deneyimlerinin uzantısında bir 'ego' hesaplaşması içindedir.
Yedi erkeğin 'kadın' olgusu üzerinden kimi zaman akıl yarıştırdığı, kimi zaman tartıştığı, kimi zaman kafalarını gözlerini yarıncaya dek kapıştığı, 'altı doldurulmuş' bu mükemmel cinsel komediyi fırsatını yakaladığı anda her yetişkin izlemeli. Yetişkin diyorum, aksiyona hizmet eder tarzdaki aşırı küfürleşme ve bel altı espriler, oyuna 18 yaş sınırlaması getiriyor çünkü.
'Şair Eşref' yarına kaldı
Evet, cuma gününün ikinci durağı ise akşam saat 21.00'de Atatürk Kültür Merkezi'nde sahnelenen "Heccav Yahut Şair Eşref'in Esrarengiz Macerası" adlı oyundu. Semih Çelenk'in kaleme aldığı, Faruk Güvenç'in yönettiği oyunu, Ankara Ekin Tiyatrosu'ndan izledik.
2. Abdülhamit'e karşı yazdığı hiciv şiirlerinden başı fazlasıyla ağrıyan İzmirli Şair Eşref'in, yazarın zekice kurgusuyla günümüze gelerek gördüklerinden sonra Osmanlı'daki günlerine bile şükrettiği bir 'eleştirel komedi' vardı sahnede.
Büyük keyif aldığım ve özellikle izlemeyen İzmirliler için kayıp saydığım 'Heccav'a yarın hakkını vererek değineceğim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.