Elhamra'nın fuayesinde yanına sokularak, eseri nasıl bulduğunu sordum Öcal Uluç ağabeyime... Büyük bir zevk aldığı her halinden anlaşılan Öcal ağabey, ağzı kulaklarında yanıtladı: "Olağanüstüydü... Belki de on yıldır böylesine güzel aşk şarkıları dinlememiştim."
Doğruydu... Ünlü besteci Bellini'nin, birbirinden neşeli, hüzünlü ve acıklı aşk ezgileriyle ördüğü 'La Sonnambula' (Uyurgezer Kız) operasından çıktığımızda, kulağımız hala tadına doyamadığımız o şarkıların tınılarıyla doluydu.
Orkestra ne güzel çaldı, solistler ne harika söylediler... Sesler öylesine berrak ve sıcaktı ki, Bellini'nin notalara döktüğü romantizmi adeta yüreğimize akıttılar. İzmir'de ilk gösterimi yapılan 'La Sonnambula'yı sahnelemek için bunca yıl neyi beklediklerini kavrayamadım doğrusu!
***
Prömiyer gecesi, 'Uyurgezer Kız' Amina rolüne soyunan soprano Birgül Su Ariç gayet etkileyiciydi. Oyun boyunca Amina'nın yaşadığı duygusal değişimleri, müzikalitesi ve oyunculuğuyla salondakilere tek tek hissettirdi.
İlk perdede Amina'nın kendisini aldattığını düşünen ama buna genç kızın uyurgezerliğinin yol açtığını öğrendikten sonra onun sevgisi ve sadakatine teslim olan Elvino'yu ise tenor Erdem Erdoğan başarıyla seslendirdi. İzmir Operası'nın 10 eserinden en az 8'inde başrol oynayan sevgili Erdem, ses rengi, tekniği ve duygularını yansıtmadaki ustalığıyla yine sahnenin gözdesiydi.
Bu arada Amina ile Elvino'nun arasını kızıştıran Lisa rolündeki soprano Derya Kırcalı Gürlük, düğümü çözen Kont Rodolfo'yu söyleyen bas Tevfik Rodos ve genç kızın tek sığınağı annesi Teresa rolündeki mezzosoprano Anna Chubuchenko da seslerindeki ışıltı ve oyunculuklarıyla sürükleyici bir bütünlük yarattılar.
***
La Sonnambula'yı diğer kastlardan izleme merakıyla üçüncü temsile de gittim. Amina'yı soprano Even Işık, Elvino'yu Ankara Operası'ndan tenor Murat Karahan ve Lisa'yı soprano Sevinç Sayın yine büyük bir başarıyla seslendirdiler.
Hele Evren Işık, sesi, gençlik enerjisi ve tekniğiyle, böylesine güç bir partiyi su gibi akarcasına rahat söyledi. En küçük bir yorgunluk emaresi göstermek şöyle dursun, final aryasında tüylerimizi diken diken eden Evren'in parıltısı, daha eser bitmeden başlayan alkışları bile gölgede bıraktı. İstanbul'da sahnelenen 'Aridne Auf Naxos'ta da Zerbinetta'sıyla gönülleri fetheden genç yeteneğin, gün geçtikçe 'Türkiye'nin prima solisti' kimliğiyle parmakla gösterileceğinden hiç kuşkum yok. Bu arada Amina'nın diğer kastı Eylem Demirhan Duru'yu seyredenlerin övgüleri de dalga dalga kulağıma geldi. Önümüzdeki ay onu da mutlaka görmek istiyorum.
***
İtalyan şef Tulio Gagliardo Varas'ın yönettiği orkestraya bayıldım. Özellikle son bölümde, çellosuyla Amina ile düet yapan genç sanatçı Deniz Kırcalı'nın viyolonsel solosunu çok beğendim. Gülay Korkut'un kostümleri de gayet başarılı ve gözalıcıydı.
Eserin melodik tarafını bir yana koyarak, rejiye yönelik eleştireceğim birkaç noktayı vurgulamak istiyorum. La Sonnambula'yı sahneye koyan Evin Atik, belli ki karakter yaratma ve oyunculuk üzerinde hassasiyetle durmuş. Tüm solistlerin ifadeleri ve birbiriyle duygusal teması eksiksizdi.
Ama sahneyi dolduran koro, görsel açıdan aşırı derecede durağan ve boğucuydu. Vazgeçilmezlik uyandırmayan ve kalın sütunların kullanıldığı dekor, zaten küçük olan sahneyi daha da hareket edilemez hale getirmiş. Sonuçta romantik şarkıların yer aldığı eserde, koro keşke biraz daha seyreltilseydi.
Ayrıca ben şatosuyla, kilisesiyle, meydanıyla insanın gözünde canlanan o sevimli köy ambiyansını sahne fonunda görmeyi beklerdim. Sahne sanatlarında tekniğin en ileri boyutta geliştiği ışık oyunlarıyla bile hem o görsellik sağlanabilir hem de derinlik yaratılabilirdi. Hiç değilse o güzelim romantizm ses ve mimiklerin dışına çıkarak tüm çerçeveye yayılır ve 'Uyurgezer Kız'ı çok daha büyük bir keyifle izlerdik.