Kaldığımız yerden devam edelim. Dün, İzmir Uluslararası Kukla Günleri Direktörü Selçuk Dinçer'in, 'kendi sanatçılarımızdan yoksun'luğa son verecek bir kukla okulunu hayata geçirme çağrısından söz ettim.
Ve dedim ki, yedinci yılında festivali yerli bir oyunla açma düşüncesiyle sahnelenen 'Ben Yapmadım', kente ait üretimlerin ilk adımı oldu. Bu açıdan da başarı seviyesinden ziyade, böyle bir başlangıcın risklerini göze alan Dinçer'in dikkat çekmeye çalıştığı noktaları fark etmek gerektiğine inanıyorum.
***
'Ben Yapmadım' oyunu, İzmir Devlet Tiyatrosu işbirliğiyle yola çıkılan bir projeydi. Selçuk Dinçer, hikayesini, karakterlerini ve kurgusunu oluşturduğu oyunda kullanılacak kuklaların yapımı için uluslararası ödüllü Bulgar tasarımcı Svila Velickova'nın kapısını çaldı. Çünkü İzmir'de ne o tiplemeleri yaratacak düzeyde profesyonel tasarımcılar var, ne de onları yetiştirebilecek bir okul...
Velickova'nın, müthiş yeteneğiyle Varna Kukla Devlet Tiyatrosu'nun atölyelerinde kılığa soktuğu kuklaların orijinalliğine diyecek yoktu. Ama ya onları hareket ettirecek ustalığın altından nasıl kalkılacaktı?
***
Yine İzmir'de kukla oynatıcılığı konusunda uzmanlaşmış oyuncular ya da onlara ders verecek sanatçılar olmadığı için, bu kez de dünya çapındaki kukla starı Hollandalı Neville Tranter'in yolu tutuldu.
Bu arada Selçuk Dinçer, planladığı kurgudan sahne metni yaratacak bir yazar arayışına girişti.
Peki, benim de içlerinden biri olduğum 'tiyatro yazarlığı' eğitimli kalemler arasında hangimiz 'kukla metni' dersleri almıştık? Ne yazık ki apayrı bir bilim-sanat tekniği ve birikimi gerektiren kukla yazarlığının eğitimi Türkiye'de mevcut değil.
***
İyi de kim hazırlayacaktı bu metni? Onu da bir yabancıya yazdırıp, ardından Türkçeye çevirecek hali yoktu ya Selçuk Dinçer'in... Kaldı ki teksti İzmir'den çıkmayan oyuna nasıl 'kentin üretimi' diyebilecektik?
En mantıklısı, tiyatro eğitimli bir yazara bu işi ısmarlamaktı ve öyle yapıldı.
Bu arada İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürü Hülya Savaş da atılımcı davranarak, bırakın Edebi Kurul'da onaylanmış olmasını, henüz metni tamamlanmamış bir eserde görev alacakların belirleneceği workshop'lara katılmak üzere oyuncular görevlendirdi.
***
Ama olmadı... Yazılan metin Edebi Kurul'a takıldı. Tekstin onaylanmasını sağlayacak değişiklikler için başka yazar ve dramaturgların desteği gerekti. Ancak o sırada geçen zaman yüzünden, oyunun Devlet Tiyatrosu prosedürleriyle yetişme şansı kalmadı.
Bu kez değişik yazarların dostane yardımlarıyla iyi-kötü bir metin hazırlanmış, fakat iki yeni oyuncu bulmanın telaşı sarmıştı Selçuk Dinçer'i. Zira bir yandan da yaklaşan festivalin iş yoğunluğu çökmüştü üzerine... Ya yeni oyuncular bulunamazsa! Hem onca emek boşa gidecekti hem de projenin sponsoru Güzelyalı Rotary Kulübü'nün harcadığı milyonlarca para...
***
Geriye dönüş olanaksızdı anlayacağınız. İzmir DT'nin salon ve teknik destek yardımını sürdürerek oyundan çekilmesi baş döndürücü bir paniğe yol açmıştı. Selçuk Dinçer telefona sarılmış, konuyla ilgili danışabileceği kim varsa oyuncu soruyordu.
Neyse ki imdadına İzmirli tiyatrocu-yönetmen Gürol Tonbul yetişti. Onun Isparta'daki fakülteden öğrencisi olan Özge Erdemir ve İbrahim İzol İzmir'e davet edilerek çalışmalara yeniden başlandı. Tabii Neville Tranter'ın arkadaşlara tekrar workshop'lar düzenlemesi de kaçınılmazdı...
***
Nitekim kabus gibi geçen günlerin ucunda ışığı gördük. Sevgili Özge ile İbrahim, geceli gündüzlü provalarla 'Ben Yapmadım'ı başarıyla izleyiciyle buluşturdu.
Tüm bu hezeyanlara, ille de adı İzmir'le anılacak bir oyuna festivalde yer verilsin diye katlanıldı. Şimdi oyunculuklar ya da metin elbette eleştirilecektir. Ama yol göstericiliğin yerine, hiçbir iddia ve menfaat gütmeksizin o metne emeği geçenleri küçük görmeye kalkışan kimi tiyatro çıkışlılara da sormadan edemeyeceğim. Madem başkalarına burun kıvıracak kadar yetenekliydiniz de, bunca yıldır daha iyilerini yazmak için aklınız neredeydi?