Önceki gün, sanatçıların yasal mağduriyetini gidermek adına önemli bir fırsatın kapısı aralandı bence. Çünkü Türkiye'deki tüm meslek grupları arasında, üstelik insanları düşünmeye, hissetmeye, kendi doğrularını keşfetmeye yöneltmelerine rağmen hukuksuz bırakılan 'sanatçılar' ile 'hukukçular' arasında benzeri görülmemiş bir güç birliği gerçekleşti.
Ankara'da Metin Feyzioğlu başkanlığındaki 'Türkiye Barolar Birliği' ile 'Sanatçılar Girişimi', 'Tiyatro Platformu' ve 'TOBAV' temsilcilerinin buluşmasında; sanatçılar, akademisyen ve sivil toplum temsilcileri, başlarına çorap örmeye dönük tüm baskıcı girişimleri reddettiklerini, bundan sonra da aralarındaki fikir ortaklığını her ortamda sürdüreceklerini ilan etiler.
***
'Hukuk Sanat Buluşması' başlığında düzenlenen ve İzmir'den de adeta çıkarma yapılan etkinlikte, Türkiye Barolar Birliği ile sanatçıları temsil eden sivil toplum örgütleri arasında imzalanan 'İşbirliği Protokolü' devreye sokuldu.
Bugün, o salondaki konuşmaların ve imzalanan o tarihi protokolün ayrıntılarına girmeyeceğim. Katılımcıların konuşma videoları ve yayınlanan ortak deklarasyon, sosyal paylaşım sitelerinde kol geziyor zaten. Ben de detayları internetten ve Ankara'ya giden arkadaşlarımızın anlattıklarından öğrendim.
***
Benim konuyla ilgili üzerinde durduğum iki nokta var. Birincisi, sanatçılar bugüne dek özlük haklarına ilişkin yasal güvencelerden mahrum kalmanın ve 'sanatçı tanımı'nın kesin çizgilerle belirlenmeyişinin eksikliğini giderecek çalışmalar için hukuk dünyasıyla kurdukları dirsek temasını iyi değerlendirmeli.
Günümüzde sokak arasında küçük bir dükkan açan terzinin bile bağlı olduğu 'meslek komitesi', 'ticaret odası', 'odalar ve borsalar birliği' gibi kuruluşlar sayesinde mesleki tanımı çizilmiş; hakları, hukuku yasalarla koruma altına alınmışken, devletin sanat kurumlarında çalışanlar ise her esen rüzgarda nereye savrulacaklarını kestiremez haldeler.
***
Düşünün, yurtdışında Türkiye'nin çağdaş ve Batılı kimliğini en başarılı şekilde temsil eden kim var? Sanatın başkenti kabul edilen ülkelerde, Türkler sahnenin tozunu attırıyor. Opera, bale ve orkestra sanatçımız, ünlü virtüözlerimiz, devlet tiyatromuzun sahnelediği oyunlar, Avrupa'da ayakta alkışlanıyor.
Bu gururu, kültür devriminin kilometre taşlarını döşeyen sanat kurumlarımızın yetiştirdiği değerler sayesinde yaşamıyor muyuz? Ama aynı sanatçılarımız, çalıştıkları kurumların kapatılması ve devletin saçma sapan kademelerine 'memur' edilme ihtimali karşısında çaresizler. Ne acı! Çünkü mesleki kimliklerini şemsiye altına alacak bir yasal dokunulmazlıktan yoksunlar. İşte o 'buluşma' bu eksikliğe son verecek ortak çalışmaları yürütmenin de temeli sayılmalı.
***
Dikkat çekmek istediğim ikinci konu ise, kurumların kapatılmasıyla ilgili yasa taslağının akıbeti hakkında... Biliyorsunuz, kimsenin fikrini almadan hazırlanan yasal düzenlemeye yönelik eleştirilere kulak veren Kültür Bakanı, sanatçılara danışmak amacıyla bugün bir toplantı düzenleyecekti.
Gelen haberlere göre Bakanlık, sanatçıların hazırlık sürecini göz önünde tutarak, toplantıyı Şubat'a ertelemiş. Doğruysa, sanatçıların özlük haklarına yönelik taleplerini oluşturmak için biraz olsun zaman doğmuş demektir. Öyleyse şimdiye kadarki hazırlıkların son şeklini verme konusunda da hukukçulardan yardım istenebilir. Kısaca demek istediğim, 'buluşma' fırsat bilinmeli, deklare edilen 'güç birliği' masada kalmamalı. Hele TBB'nin başında Metin Feyzioğlu gibi bir cengaver varken...