'Şuyuu vukuundan beterdir' denir ya... İşte bu sözün iliklerimize işlediği ruhsal bir açmaza dönüştü, Kültür Bakanlığı'nın 'sanat kurumları ile devletin ilişkisini düzenleme' iddiasıyla hazırladığı taslak meselesi! 'Ha çıktı ha çıkıyor, ha Aralık'ta ha Mayıs'a kaldı' söylentileriyle çalkalanan kulislerde, sahnelerde, sanatçılarımız hiç rahat değil. Başlarına nasıl bir çorap örüleceğini kestirmeye çalışarak, bıçak sırtında sanat üretiyorlar.
***
Çünkü geçen yaz eşiğinden dönüldü tehlikenin... Gezi sonrasında geri çekilen ve üzerinde düşünmek üzere ileri bir tarihe ertelendiği açıklanan o meşum 'yasa taslağı', devletin şemsiyesini tamamen sanatın üzerinden çekerek, Türkiye'nin aydınlık yüzünü dünyaya yansıtan tiyatrolarımızı, opera balemizi, koro ve orkestralarımızı açıkta bırakmayı amaçlıyordu.
Halkın sanatıyla oynamanın, ülkemizi modernliğin yörüngesinden oynatmak anlamına geldiğini o kadar çok haykırdık ki, 'yeniden düşüneceğiz' denildiğinde, bu hassasiyeti göz ardı etmeyeceklerine inanmak istedik.
***
Şimdi bakıyoruz, şüpheler yine o taslağın ateşinde pişiyor. 'Dedikodu' cephesinde değişen bir şey yok! (Bu tabiri, ne bakanlıktan, ne de sanat kurumlarının başından bir açıklama geldiği için kullanıyorum.)
Kapalı kapılar ardından su sızmıyor, nasıl bir ferman yazıldığından habersiz bekliyoruz. Ama ya 'torba'dan kötüsü çıkarsa ihtimali beynimizi kemiriyor! Ben de tekrara düşme kaygısına rağmen, o yasal düzenlemeye karşı duruşumu hatırlatmakta fayda görüyorum...
***
Dünyanın hiçbir yerinde, devletin koruyuculuğu olmadan devamlılığını sağlayan bir opera bale bulamazsınız. Bu kurumlar kaderine terk edildiğinde, ya ticari kaygılar güden girişimlerin elinde 'sanat değeri'ni kaybeder, ya da kendilerini besleyecek güçten yoksun il müdürlüğü kadrolarının bünyesinde eriyip giderler.
Bu hamle, güvercini balta girmemiş ormana salarak kurda kuşa yem etmektir. Sanatı 'özgürleştireceğiz' ayağına yatanlara duyurulur!
***
'Özerklik'ten bahsediyorlar. Seçilecek eserler, 11 kişilik bir sanat kuruluna bırakılacak. Tamamen bakanlığa bağlı, içi kültür sanat aktörleri yerine bürokratlarla dolu bir kurulun özerkliği mümkün müdür?
Her iktidarın, kendi siyasetiyle yeni bir şekil vereceği bu kurumlar nesnelliğini koruyabilir mi? Sanatçıların görüşüne sırt çevirerek hazırlanan bir yasal düzenlemeden, nasıl bir 'nesnellik' ve 'özerklik' sunmasını bekleyebiliriz!
***
Deniyor ki, 'Memur sanatçı olmaz. Hiçbir yerde benzeri yok.' Oysa meslek tanımı yapılmamış, özlük hakları garantiye alınmamış sanatçılarımızın birer 'hayalet siluet'ten farksız kılındığı bu anayasaya gelişmiş toplumlarda rastlamanız mümkün mü?
Eserleri, fikirleri ve üretimleri hakkında yaptırım gerektirecek bir maddenin bulunmadığı, devletin istediği memuriyete atayabileceği, varlığı tanımlanamayan sanatçılara anayasal bir kimlik kazandırmak neden kimsenin aklına esmiyor?
***
Devletin tiyatrosu olmazmış, kar getirmiyormuş... Bu kurgu, 'halkın sanattan pay almasını' gerekli görmeyen zihniyetin bahanesidir. Sağlık Bakanlığı hastaneleri, Adalet Bakanlığı mahkemeleri, Eğitim Bakanlığı okulları, Savunma Bakanlığı kışlaları, Aile Bakanlığı çocuk esirgemeyi gelir elde etmek için mi kurdu?
Nasıl ki sağlık, ulaşım, eğitim, güvenlik, haberleşme ve adalet, devletin 'kazanç kapısı' haline getiremeyeceği ihtiyaçlarımızı kapsıyorsa, sanatın da kültürel bir talep olduğu fikrinden ayrılmamalı.
***
Eğer söylentilerin aslı varsa, demek ki ezgilerin, dansın, büyünün, taklidin ve illüzyonun ölümsüz karakterlerine kefen biçemeyeceklerini hala akıllarına sokamamışlar.
İşte bunu zihinlerine kazımalarını sağlayacak olan sizlersiniz. Dansın, oyunun, müziğin ritminde yürekleri birleşen, güçlenen, hisseden sanatsever kimliğinizle, toplumsal değerlerinize sarılan yurtsever kişiliğinizle, 'Sanata Evet' demeye devam edin.