Giriş Tarihi: 22 Ocak 2014, 16:38
Opera, bale ve klasik müziğe ilişkin yanlış bir algı, Türk toplumunda önemli bir kesimin zihnine adeta karabasan gibi çökmüş! 'Opera' deyince avaz avaz bağırmayı, baleyi algılayamadıkları hareketler dizini, klasik müziği ise kulak tırmalayıcı bir ezgi yumağı gibi görenlerin sayısı hiç de az değil!
Bunda biz sanatseverlerin ve sanatçıların da çevremizi ikna etmekteki yetersizliği yadsınamaz. Hatta kimi sanat sevicileri, özellikle operayı ve klasik eserleri sadece belli bir elitin anlayabileceğine yönelik bir kanaat tutturmuş gidiyor! Sadece o 'bir kesim' gelsin, diğerleri gölge etmesin razılar! Öyle bir kuşbakışı etkiyle aşağılıyorlar ki insanları, inanın 'göze batacağız' diye ayakları geri geri gidenler var. Kaç kez duydum, "Çok merak ediyoruz ama ya sıkılırsak, ya yanımızdakilere rezil olursak..." diyenleri.
***
Bu mantık, tamamen çarpık bir 'üstünlük kompleksi'nin ürünüdür! Eğer biz sanat kurumlarımızın varlığını, devletin halka 'kültür hizmeti' sunma zorunluluğuna bağlıyorsak, operadan, baleden, tiyatrodan daha geniş kesimlerin payını alması için gayret göstermeliyiz.
Bu yüzden sanat kurumlarının en başından en alt kademesine dek tüm çalışanları, bu satırların sahibi de dahil olmak üzere basında daha çok sanata yer vermesi gereken yazar çizer takımı ve diğer sanatseverler, çevremizi doğru bilinçlendirmeliyiz. Ki salonlarımıza ne kadar 'yeni izleyici' devşirirsek, ne kadar daha geniş çevreleri sanata ihtiyaç duyar hale getirirsek, devletin bu alandaki yatırımlarını da o ölçüde zorunlu kılarız.
***
21'inci yüzyıl İzmir'inde, devlet tiyatrosu da, opera bale de avuç içi kadar birer sahneye üretimlerini ve seyircilerini sığdırmaya çalışıyor. Oysa her temsilde o sahnelerin önü dolup taşsa, salon kapasitelerinin yetersizliği 'mekan krizi' olarak tepemizdekilere yansısa fena mı olurdu?
O zaman, 50 yıldır bu ülkeyi yönetenler halkın beklentilerine kulaklarını tıkayabilir miydi? Sonuçta bu işler ne yazık ki arz-talep meselesi, ağlamayana meme vermiyorlar! Öyleyse sanat kurumlarının geleceği ve toplumun kültür sıçramasında etkin bir rol üstlenebilmesi için, salon kapılarında 'neden bilet bulamıyoruz, neden büyük mekanlar yapılmıyor' diye ağlaşacak bir seyirci potansiyeli lazım bize!
***
Gelelim operadan, klasik müzikten 'öcü' gibi korkan, bu sanat dallarıyla ilgili yanlış fikirlerle kafasını dolduran hanımlara, beylere...
İçlerinde arkadaşım, yakınım olanlar dolu... Konu açıldığında, 'ne işimiz var, ne anlarız klasik müzikten' diyorlar. Ama cep telefonlarına yükledikleri zil melodilerinin bile Mozart, Bach ve Chopin'e ait olduğundan haberleri yok! Çaldırıyorum telefonunu muhteremin, Bach'ın 'toccata and fugue' ezgisi yükseliyor. 'Niye klasik müzik dinlemiyorsun' deyince, 'sevmiyorum' cevabını yapıştırıyor! Belli ki önyargılı, hiç gitmemiş, neyle karşılaşacağından habersiz. Belki dinlese, o konser heyecanını canlı canlı yaşasa, müptelası olacak.
***
Ya opera, bale... Müziğin, aryaların, düetlerin, dansın birer duygu seline dönüşerek yüreğinizi tutsak edeceğinden hiç şüpheniz olmasın. Gösterişli dekorların, parmak ısırtan kostümlerin, rengarenk koronun ve sahnedeki illüzyonun yarattığı ambiyans bile başınızı döndürmeye yetiyor. Hele o müziklerin ve şarkıların ruhunuzu titretmemesi mümkün değil.
'O Ses Türkiye'de, onca iyi aday arasından niye Hasan'ı birinci seçtiniz? Çünkü o şov yapmasa da, diğerleri kadar atletik, hareketli, yakışıklı olmasa da, ağzından çıkan her tonuyla şarkısını adeta milyonlara yaşattı. Opera, böyle bir sanat işte...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.