• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Ruh ve beden birlikte hastalanıyor FİLİZ İÇKE ÖNAL

Ruh ve beden birlikte hastalanıyor

filizicke@hotmail.com Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 05 Eylül 2011, 16:43
"Psyche"(ruh) ve soma (beden) arasındaki uyumun bozulmasıyla "psikosomatik hastalıklar" ortaya çıkıyor. Prof. Dr. Ataman Tangör'e göre bir hastalığa psikosomatik diyebilmek için ortada bir beden hastalığının bulunması ve hastalığın psikolojik tetikleyicisinin olması gerekiyor

Sırtınız, beliniz, boynunuz sürekli ağrıyor... Muhtemelen bilgisayar karşısında saatler boyunca çalışıyor, sağlığınıza dikkat etmiyor, spor yapmıyorsunuz. Ama ağrılarınızın sebebi bunlar olmayabilir. Bir çeşit kas hastalığı olan fibromiyalji, aynı zamanda psikosomatik bir hastalık. Yani baş edilemeyen stresin yol açtığı bir beden hastalığı. Kalp, yüksek tansiyon, saç dökülmesi, sedef, egzama, şeker hatta şişmanlık ve kanser. Tüm bu hastalıklar ve daha pek çoğu da psikosomatik hastalıklar olarak sınıflandırılıyor. Modern tıp, tüm bunların temelinde baş edilemeyen stresin yattığını belirtiyor. Çünkü baş edemediğimiz stres, bir süre sonra bedenimizin herhangi bir yerinde hastalık olarak yeniden karşımıza çıkıyor. Bunu yaparken de bizi vücudumuzun en zayıf ve en savunmasız yerinden vuruyor. Uzmanlar, bu hastalıkların ortaya çıkışını tetikleyen psikolojik mekanizmayı ele almadan tedavinin mümkün olmadığını belirtiyor. Örneğin bir hipertansiyon hastası, yalnızca diyet ve ilaç kullanımı ile hastalığı atlatamıyor. Sorunu tamamen çözmek için tansiyonunu yükselten nedenleri, vücudunun tepki mekanizmasını ve gevşeme tekniklerini de öğrenmesi gerekiyor. Benzer şekilde altta yatan stres yapıcı etkenler ortadan kaldırılmadığı sürece diyet ve egzersiz listeleriyle şişmanlık da yok edilemiyor. Yoga, meditasyon, gevşeme egzersizleri, grup ve davranış terapileri ise ruh ve beden sağlığımızı korumanın yanı sıra bu hastalıkların tedavisinde de büyük yarar sağlıyor. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Ataman Tangör, psikosomatik hastalıklarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Psikosomatik hastalıklardan bazıları
-Koroner kalp hastalığı
-Hipertansiyon
-Mide ülseri
-İrritabl kolon hastalığı
-Obezite
-Astım
-Tiroid
-Şeker
-Sedef
-Egzama
-Saç dökülmesi
-Kanser
-Psikosomatik hastalıkları nasıl tanımlayabiliriz?

Tanımı yapmadan önce gündelik yaşamda çok sık duyduğumuz bazı cümlelere değinmek istiyorum: "İki gündür çok canı sıkıldı, tansiyonu yükseldi" veya "Annem bir ay boyunca çok üzüldü, sonunda şekeri yükseldi" gibi cümleleri çok sık duyarsınız. Bunun anlamı şu: Ruh ve beden birlikte hastalanıyor. Ama burada önemli olan ruhsal bir nedenin bedensel bir hastalığa yol açması veya tetiklemesi. Yani bir hastalığa psikosomatik diyebilmek için birtakım koşulların oluşması gerek.
-Nedir bu koşullar?
Koşullardan bir tanesi ortada bir beden hastalığı olacak. Bu beden hastalığı da stresle veya stres dışı bir nedenle, kişinin kendi içinde yaşadığı bir ruhsal mekanizma ile oluşacak. Geçici olmaktan çıkıp fonksiyonel bir hastalık durumuna dönüşecek. Bu tanıma uyan hastalıklara "psikosomatik hastalıklar" diyoruz. Ülser, kolit, barsak iltihabı, sedef, yüksek tansiyon hatta kanser gibi pek çok hastalık bu gruba dahil. Örneğin kişi gelir "Son zamanlarda ne olduysa çok içim sıkkın. Sedefim çok azdı" der. Hakikaten bakarsınız sedeflerinde belirgin bir artış var.
-Yaşadığımız içsel sıkıntılar bir şekilde dışa vuruyor, öyle mi?
Tabii. Ama yaşadığımız streslerin hepsini bu şekilde değerlendirmemek gerekir. Daha çok baş edemediğimiz sorunlar demek daha doğru.
-Herhangi bir hastalığın psikosomatik mi yoksa fiziksel nedenlerden mi kaynaklandığını nasıl ayırt edebiliriz?
Bir hastalığa psikosomatik diyebilmek için ruhsal bir tetikleyicinin olması lazım. Strese bağlı veya değil. Tedavi de bu şekilde yapılıyor zaten. Hastalığın fiziksel sonuçları ve tetikleyici ruhsal nedenlerin tedavisi birlikte yapılıyor. Hastalığın ayrımı da uzmanlar tarafından belirleniyor.
-Kişilerin farkındalık düzeyi nedir bu hastalıklarda? Yani tetikleyici nedenlerin varlığının bilincinde miyiz çoğu zaman?
Pek çok kişi ruhsal kökenli olan bedensel tepkimelerini biliyor. Örneğin "Bugün çok sıkıntılı geçti, başım çok ağrıyor" diyor. Bunları biliyor az çok. Ama bu her hastalıkta geçerli değil. Sözgelimi kalp hastalığında ya da şişmanlıkta sorunun ruhsal mekanizmasını bilmiyorlar. Bu nedenle de "Ne yesem yarıyor" gibi söylemler geliştiriyorlar. Oysa bu sorunların da temelinde ruhsal nedenler var ve sorunun altında yatan mekanizmayı bilmediklerinden bunu herhangi bir durum olarak görüyorlar.
-Şişmanlığının temelinde yatan psikolojik nedenleri bilmeyen birinin, diyet listelerine sarılması yanlış diyebilir miyiz?
Bir tek diyetle bu iş çözülmüyor maalesef. Altta yatan psişik nedenleri ortaya çıkarmak gerekir. Tedavinin içinde diyet de var ama birçok şeyle bütünleşirse bunun adı tedavi oluyor. İnsanların çoğu bunun farkında değil. Böyle olunca da yalnızca diyet merkezlerine gidip boşu boşuna para harcıyorlar.
-Psikosomatik hastalıklara kimler daha yatkın?
Böyle bir genelleme yapmak doğru olmaz. Her psikosomatik hastalığa bir farklı tip yatkın olabilir. Çünkü o kadar yaygın ki neredeyse psikosomatik olmayan beden hastalığı yok denecek kadar az. Kanser bile bunun içine giriyor. Ama belli kişilik özelliklerine sahip insanların belli psikosomatik hastalıklara daha yatkın olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin koroner kalp hastalıkları ve hipertansiyon için "A tipi" denilen modelde olan kişiler daha yatkın.

SIRALAMA DEĞİŞEBİLİR
-Psikosomatik olmayan rahatsızlıklar neler?

Karaciğer kisti, enfeksiyon hastalıklarının büyük bir bölümü, hemoroid, kulak iltihabı gibi hastalıklar psikosomatik gruba girmez. Bunlar net olarak organ bozukluğuyla görülen ama psişik boyutu olmayan hastalıklar. Ama bir de şöyle bir sınıflama var: Somato-psişik hastalıklar. Bu grupta da önce beden hastalanıyor, ardından psişik belirtisi ortaya çıkıyor. Örneğin insan barsak hastası oluyor, hastalık nedeniyle bir süre sonra depresyona giriyor.
-Stresle vücut baş edemezse neler oluyor?
Kişi önce kendini neşesiz ve kötü hissediyor, bir süre sonra da soruna eşlik eden beden şikayetleri başlıyor. Örneğin tansiyon hastası için söyleyelim. Çok klasik, enseden başlayan bir baş ağrısı ortaya çıkıyor. Kan yağları, tansiyonu yükseliyor. Bir süre sonra bu etkiler kişide rutin bir reaksiyon haline dönüşüyor. Yani vücut aynı uyarana her seferinde aynı yanıtı veriyor. Ve o zaman artık bu durum bir hastalık haline geliyor. Artık ne zaman heyecanlansa, ne zaman bir şeye canı sıkılsa tansiyon otomatik olarak yükseliyor.

DÜĞMEYE BASAR GİBİ
-Tıpkı bir düğmeye basar gibi vücudumuz her seferinde aynı yerden aynı tepkiyi veriyor, öyle mi?

Aynen öyle. Sanki her seferinde aynı düğmeye basılır gibi tekrar aynı şeyler başlıyor ve artık kişi örneğimizde olduğu gibi hipertansiyon hastası oluyor. Durum artık kişinin kendi kontrolünden çıkıyor. Kişi birazdan tansiyonum yükselecek ben bunu yaşamayayım bari diyemiyor.
-Hepimizin vücudu strese yenik düşüp benzer tepkiler verebilir. Ama neden bazılarımız kalp, bazılarımız tansiyon hastası oluyoruz. Bunu belirleyen ne?
En önemli belirleyici unsur genetik yapı. Genetik yatkınlık ve kişilik yapısı böyle bir rahatsızlığa elverişliyse o zaman bir takım hastalıklar bu nedenle kişide ortaya çıkıyor. Zaten bu iki faktör yoksa o zaman bu stresörler, yani stres yapıcılar filtreden geçip vücuda zarar vermeden geldikleri gibi gidiyorlar.

Gevşeme yöntemleri mutlaka öğrenilmeli
-Psikosomatik hastalıkların tedavisinde kişinin ve doktorların yaklaşımı ne olmalı? Örneğin yüksek tansiyondan bahsettik, bu hastalık üzerinden anlatır mısınız?
Hipertansiyon örneğinde kişinin aceleci, hırslı öfkeli yapısının bu hastalığa yol açtığını görüyoruz. Burada sadece ilaç kullanımı, diyet önlemleri etkili bir tedavi için yetmiyor. Yani kişinin gevşeme egzersizleri, yoga gibi gevşeme yöntemlerini nasıl kullanacağını bilmeye ihtiyacı var. Bunu psikiyatri uzmanları öğretiyor. Ayrıca kişilik yapısını daha yumuşak hale getirmek için grup terapisinden bireysel terapilere kadar kişiyi olumlu yönde etkileyecek bir dizi yöntem var. O zaman kişi hastalıktan daha az zarar görüyor.
-Uzmanlar, hangi hastalıktan söz ederlerse etsinler mutlaka stresten uzak durun diyorlar ama nasıl yapacağımızı söylemiyorlar...
Gerçekten kuru kuruya "Stresten uzak durun" demenin bunun hiçbir anlamı yok. Çünkü stresten uzak durmak konusunda o kişinin yapabileceği bir şey yok. Hastalığın oluşum mekanizmasından bahsederken bir süre sonra otomatik bir düğmeye basılır gibi vücudun aynı tepkiyi verdiğini söyledim. İlk baştaki kaba stres yok artık ortada. Diyelim işinizle ilgili bir yanlış yaptınız. Normalde "Aa, bu yanlış olmuş, giderim düzeltirim" demeniz gerekir. Bu kişide bu süreç böyle işlemiyor. Yanlış yaptım diye içi içini yiyor. Gece uykusu kaçıyor. Yanlışa neden olanlarla kavga ediyor, ondan sonra da tansiyonu çıkıyor. Bunu tek başına kontrol etme şansı yok kişinin, otomatik oluyor. İçindeki mekanizma bu durumu stres olarak algılıyor. Sorun içerideki mekanizma.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.