Hastalık kişide önce algı ve düşünce alanında sorunlara yol açıyor. Boşluktan sesler geliyor. Ortalıkta hayaller dolaşıyor, biri yanınızdan geçip gitmiş gibi oluyor... Ya da belki ölmüş babanız salondaki koltuklardan birinde oturmuş gazete okuyor...
"Şizofreni, insanı bilincin köşesine sıkıştırıp, bilinçdışına sığınmak zorunda bırakan bir ruhsal bozukluktur"... Doç. Dr. Levent Mete, hastalığı böyle tanımlıyor. Yirmi yıldır şizofreniye yakalanmış kişilerin nasıl düşündüklerini, konuştuklarını, duygularını nasıl ifade ettiklerini araştıran Psikiyatri Uzmanı Dr. Levent Mete, şizofreniyi yaşayanlara yardım edebilmek için dünyayı onların gözünden görmeye çalışmanın önemli olduğunu söylüyor.
-Kendimizi onun yerine koyup, dünyaya şizofreniye yakalanmış bir kişinin gözünden bakabilsek ne görecektik?
Şizofreni öncelikle algılama ve düşünce alanında sorunlara yol açıyor. Boşluktan sesler geliyor. Ortalıkta hayaller dolaşıyor, birisi yanınızdan geçip gitmiş gibi oluyor örneğin. Ya da adamın biri karşınıza geçip dikiliyor, belki ölmüş babanızın salondaki koltuklardan birinde oturmuş gazete okuduğunu görüyorsunuz. Bazıları tuhaf tatlar ve kokular alıyor, birileri kendisini itip kakıyormuş gibi hissedebiliyor. Hayal alemi gerçek dünyaya karışmaya, hatta onun önüne geçmeye başlıyor. Bu nedenle, bazı araştırmacılar şizofreniyi uyanıkken düş görme ve bu düşlere göre davranma hali olarak tanımlıyor. Kişi kendisini hem aramızda hem bir düşün içindeymiş gibi algılıyor.
EŞİM BENİ ÖLDÜRECEK!
Bazılarında ise gerçekdışı fikirler ortaya çıkıyor. Örneğin eşinin onu öldürmeye çalıştığını, mahalle karakolundaki polislerin de işin içinde olduklarını düşünüyor. Kimileri, gizli örgütlerin kendisini izlediğini, eve dinleme cihazları yerleştirdiklerini söylüyor. Bazen hiçbir mantığa uymayacak düşünceler çıkıyor ortaya. Kimi hastalar uyduları beyin dalgalarıyla yönettiklerini, peygamber olduklarını, telepati yoluyla mesajlar alıp verdiklerini, düşüncelerinin bazı güçler tarafından beyinlerinden çekilip alındığını ileri sürüyor.
ŞEYTANIN GÖZLERİ
-Böyle tuhaf fikirlere inanmaları nasıl mümkün oluyor?
Farklı bir mantık işlemeye başlıyor, düşlerde, çocukların akıl yürütmelerinde ve şizofreni gibi ruhsal hastalıklarda görülen bir mantık bu. Tek bir özellik her şeyi belirliyor. Peygamber olduğunu ileri süren kişi, "Peygamberin sakalı var, benim de sakalım var, öyleyse ben de peygamberim" diye akıl yürütüyor. Aynı şekilde "Annemin gözleri yeşil, filmdeki şeytanın gözleri de yeşil, öyleyse annem şeytandır" diye düşünmek mümkün oluyor. Bir kez bu mantıkla düşünmeye başladınız mı, en akla gelmedik olayların bile gerçeğe dönüşebileceği büyülü bir evrende yaşamaya başlıyorsunuz.
-Neden herkeste değil de bazı kişilerde ortaya çıkıyor bu durum? Beyinde ya da zihinde ne gibi değişiklikler oluyor?
Bazı kişilerin genetik kodları böyle bir mantığı geliştirecek bir beyin oluşumuna yol açıyor. Bazıları ise anne karnında ya da bebeklik döneminde geçirilen enfeksiyonlar, doğum sırasında oksijensiz kalma gibi nedenlerle hastalığa sonradan yatkın hale geliyor. Tıpkı kemik gelişim sorunu olan birisi düştüğünde ya da bir yere çarptığında, kemiklerinin kolayca kırılması gibi, buluğ çağında ya da gençlik yıllarında yaşanan ruhsal zorlanmalar, bu kişilerde hastalığın ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
-Şizofrenide başka ne gibi değişiklikler oluyor?
Konuşma bozulabiliyor. Bazı hastalar, sorulara konu ile bağlantısı olmayan ya da tuhaf biçimde ilişkili cevaplar veriyor. Hatta kimi zaman kişinin söyledikleri tümüyle anlaşılmaz hale geliyor. Kullanılan sözcükler, başka sözcükleri ve olayları çağrıştırıyor. Aslında hepimiz için geçerli bir durum bu. Ancak beynimizde, o an konuşulan konuyla ilgili olmayan çağrışımları engelleyen bir filtre var. Şizofrenide işte bu filtre bozuluyor, ilgili ilgisiz her şey araya karışmaya başlıyor.
FİLTRE BOZULUYOR
-Bir örnek verebilir misiniz?
Şu konuşma kaydına bakalım isterseniz, bir araştırma projesi için yapılan görüşmeden bir bölüm. Yıllardır şizofreni tanısıyla tedavi görmekte olan bir hasta, içinden geldiği gibi konuşması istenip masanın üzerine bir teyp konduğunda bunları söylüyor: "Bir hayal dönemi oluyor yani yirmi üç yaşında, düş dönemi oluyor. Düş kırıklıkları. Bir saat eksik saatler de otomatikleşti. Bu kadar yani, kalemtıraş kalemin ucunu sivriltiyor. Bazen sivri kalemle yazıyor yazarlar mesela, sivriltmesi lazım kalemini..."
-Anlaşılması güç bir konuşma. Daha doğrusu anlaşılıyor da, bunları neden söylediği pek belli olmuyor...
Kişinin zihnini konuyla ilgisiz çağrışımlar yönlendirdiği için böyle oluyor. Nasıl olduğuna bir bakalım isterseniz. Söze yirmi üç yaşında bir hayal ve düş dönemi olduğunu söyleyerek başlıyor. "Düş" sözcüğü bir sonraki cümlede "düş kırıklığı" şekline dönüyor. Daha sonra yaptığımız konuşmada, burada ne demek istediğini sorduğumda, epeyce düşünüp uğraştıktan sonra yirmi üç yaşın insanın hayallerinin yıkıldığı yaş olduğunu söyledi. Yirmi üç yaşındayken artık okula devam edemeyeceğini kabul etmiş ve üniversiteyi bırakmıştı. Ardından "Bir saat eksik saatler de otomatikleşti" gibi konuyla bağlantısız görünen bir cümle geliyor. Sorulduğunda bunun yaz saati uygulaması olduğu aklına geldi. Olasılıkla yirmi üç yaş derken kullandığı "yirmi üç" sözcüğü yirmi dört saat eksi bir eşittir "yirmi üç" gibi bir çağrışıma yol açmıştı. Ardından "Bu kadar yani" diyerek sözü bitirmek üzereyken "kalemtıraş kalemin ucunu sivriltiyor" diye ekliyor. Bu çağrışımın masanın üzerindeki kalemtıraş ve kalem kutusundan esinlenmiş olduğunu tahmin edebiliriz. "Bazen sivri kalemle yazıyor yazarlar mesela" diyerek yine konunun gidişiyle ilişkili olmayan bir yana sapıyor.
YARIN: TEDAVİDE İLAÇLARIN ÖNEMİ