Mekanın sahibi geldi
Yakın zamanda tv reklamlarında sıkça rastladığımız bir reklam spotu. Kulağa hoş geliyor. Hatta birçoğumuz espri olsun diye kendi aramızda kullanmaya bile başladık. Özellikle yeni akım rap müzik tarzında da rastlıyoruz. Yine bir radyo programının adı olarak karşımıza çıkıyor. Bizi biraz gülümseten ama altında farklı anlamlar türeten bir sözcük kapsamı. "Sahiplenmek" kelimesini biraz açalım istiyorum. Bu duygunun altında neler yatıyor. Sözlük anlamında 'Bir malı ve ya kişiyi kendisinin olduğunu öne sürmek' olarak açıklansa da, altında olumlu ve olumsuz etkisi olan duygular yatıyor.
Günümüzde ilişkiler arasında özgürlük ve sahiplenmek arasında çelişkiler var. Özellikle kadınlar arasında çok konuşulan bu konunun tartışmasının ucu bucağı maalesef yok. Derinliklerine indiğiniz zaman çıkmaz yollarda kaybolabilirsiniz.
Bu soruyu birçok kadına sorduğumda değişik cevaplar almama rağmen ortak noktaları vardı ki; kuşak ve nesil farkı burada da ortaya çıkıyordu.
Sahiplen istiyorum, çünkü ait olmak istediğim tek insansın.
(anonim)
BİR KADIN NE BEKLER?
Yeni nesil evliliklerde, kadınlar özgürlük istiyor. Annesi, teyzesi gibi ezilmek istemiyor. Ne giyeceğine, kiminle nereye gideceğine ve kaçta eve döneceğine, müdahale ettirtmiyor. Ayakları üzerinde duruyor ya, iş yemeklerine, seyahatlerine karışıp, kariyerine engel olacak bir erkeği kabullenmiyor. Yani mekanın sahibini olarak kendini görüyor.
Arkadaşlarıyla 'kız kıza" tabiri altında kafalarına göre takılıyorlar.
Bu hareketlerini olumlu olan bakan eşler baş tacı oluyor ve en iyi eş unvanına layık görülüyor.
Bunun tersini yapan partnerlerin vay başına gelenler.
"Ben kimseye ait değilim" duygusu içinde gelsin tartışmalar hatta tadı kaçan hakaretlerin neler olduğunu düşünmek bile istemiyoruz.
Bu durumun aksi olunca erkek yine suç unsuru olarak karşımızda hesap veriyor. Doğal olarak bu kadar özgürlük isteyen kadın karşısında kendine yaşam içinde yer bulmaya çalışan ve duygularını yaşayan erkek zümresi ortaya çıkıyor ve çok haklı olarak onlarda kendi uyum dengelerini kurguluyorlar. Orta giderler ve harcamalar derken, denge yeniden bozuluyor. Kadın kendini kullanılmış hissetmeye başlıyor. Sahiplenme duygusu yeniden hortluyor. Unutulmuş bastırılmış kavgalar yine başlıyor.
Yeni modern yaşamın kriterleri ve yeni dünya düzeni karşısında hala ilkelliğini ve yaradılış ilkesine bozmak istemeyen doğa her iki cinse istediğini yaptırmaya devam ediyor.
Kadın ve erkek doğası gereği yaradılışta görevleri farklı bir şekilde dizayn edilmiş.
Çağlar boyunca insanların ihtiyaçları ve yaşam düzeni bedensel ve cinsiyetleri aynıdır.
Sözde modern dünya dediğimiz ilişkileri bozan ve tadını tuzunun kaçırdıktan sonra insanları kendi haline bırakıp ne haliniz varsa görün durumları karşısında herkes şaşkın mutsuz ve bunalımlı.
DERİN ATASÖZÜ
Hani atasözlerimizde kullanırız 'Kuyunun dibi derin' diye. Keşke bu kadar kalsa. Okyanusları aştık içinde kaybolduk. Nüfus çoğaldıkça ve ihtiyaçlar arttıkça duygusal konularda çıkmaza girdi. Kısıtlanmaktan nefret eden ama sahiplenmeyi bekleyen ilişkiler yumağı. Eski nesil ilişkileri çok mu mükemmeldi? Hayır.
Yine de bu derece yozlaşma yoktu. Peki yeni nesil ilişkileri niye bu kadar sorunlu. Saygımızı yitirdik. Bireysellik duyguları bizi esir aldıkça egoizm arttı. Kimseye hesap verme ihtiyacı duymadan bencilleştik. Sonuçta kimse halinde şikayet etmesin. Herkes kendi mekanının sahibi oldu ve yalnız kaldı. Geçmiş olsun.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.