Son yılların popüler cümlesi: "Beni takip et."' Bayılıyoruz arkamızda bize hayran kitlesi olan bir topluluğunun olmasına. Bu yeni trendi kurum haline getiren sektörler oluştu ki, evlere şenlik. Gün geçmiyor mesaj kutuma gelen isteklerin komikliğine ne diyecek nede yazacak cümle bulabiliyorum. Trajedi dram hallerimize yeni bir ekol eklendi.
Mesajlar şu; "Sosyal medyada takip sayınızı mı arttırmak istiyorsunuz.
Hemen bizi arayın. Üstelik size bir ay ücretsin paket sunuyoruz. Hem takipçileriniz artıyor hem de size like yapan sayıyı garanti ediyoruz." Ne anladık bu işten? Kendimize psikolojik bir rahatlama sağlıyorsa eyvallah. Sevilme duygumuzun yeni durumları. Düşünsenize, hiç tanımadığınız, asla bir araya gelmediğiniz kişiler sayfanızı işgal etmiş. Tabiri caizse çakma kişiler. Hani davetsiz düğüne gelip de gelin ve damada görünmeden bir köşe kıvrılma durumları. Şölende biz de olalım ve havamızı bulalım misali.
GURURLARI OKŞANIYOR
Zavallı insanlar kimleri takip ettiklerini bilmeden birileri sizi bir sayfaya bağlıyorlar.
Bazıları için muhteşem bir buluş.
Sosyal medya hesaplarının kabarması gururlarını okşuyor. Medyatik olma içgüdüsünün körüklediği ruhsal durum sapıtması da diyebiliriz. Eskiden birbirimizi kıyasladığımız konular ne kadar farklıydı. Ne hallere geldik. Sosyal medya hesap kıskançlıklarına mı düşecektik? Sakın ha sizi kınamıyoruz, fakat takipçinizin sayısı az ise vay halinize karalar bağlayabilirsiniz.
"Beni kimse sevmiyor" diye istediğiniz kadar ağlayabilirsiniz. Takipçisi çok olanlarla aynı kefede olduğunuzu bir bilseniz. Herkes medya kurbanı.
Neden bu kadar sevilme ihtiyacı içindeyiz?
Başucu uzmanlarımız sağ olsunlar.
Onlar da olmasa ne olacak halimiz. Kim bizi takıntılarımızdan kurtarır. Ağlanacak halimize gülelim bakalım.
ONAYLANMA BEKLENTİSİ
Çocukluk yıllarımızın iç sesinin ne kadar önemli olduğunu yaşadıkça daha iyi biliyoruz.
Onaylanma, sevilme ve ilgi beklentisi çocukluktan kalan bir egosal duygu kalıbı.
Annemiz, babamız, akrabalarımız, çevremiz bizi sürekli onayladı. Çocukluğumuzda sürekli onaylanarak varlığımıza inandık.
Çocukken bu tip onaylanmalara ihtiyacımız vardı. Çünkü çocuk doğar doğmaz kaygıyla bakar dünyaya, varlığını-dünyayı sorgular.
Çevresini dünyayı bilemez, bilemediği şeylerden korkar insanoğlu. Güvenlik ihtiyacı duyar. Çocukluğumuzda bulduğumuz onay ve güvenlik çok ama çok derin mutlu duygusal kayıtlar oluşturur.
Öylesine mutlu oluruz ki sürekli onaylanma, sevilme ve güvenlik ihtiyacı duyarız.
Çocuklar büyüdüğünde aynı duygusal kayıtların oluşumunu sevgililerinde, arkadaşlarımızda da arar. Bu kaydı sevgililerin vermesi de çok mümkün değildir. Çünkü biz sadece sevgi bekliyoruz. Hatta sonsuzluğa yürüyecek güvenlikli bir aşk bekliyoruz.
Diğer kişinin bizi tamamlamasını bekliyoruz. Çocukluğumuzda yaşadığımız mutluluğun aynısını diğerinin vermesini bekliyoruz. Anlaşılmak takdir görmek beyin kodlarımıza yerleşmiş durumda.
Sahte de olsa geçmişte yaşadığımız o onaylanma sevilme anlarını arıyoruz.
Bilmediğimiz şeyden korktuğumuz için korkuyoruz. Bu nedenle gerçeğin peşine düşmüyoruz. Gerçek can yakar acımasızdır.
Bunu kim neden göze alsın ki?
Bu nedenle çevremizdeki insanlara sığınıyoruz. Oysa insanlar bize mutluluk veremez. Mutluluk bir seçimdir. O seçimde başka bir insana ihtiyaç yoktur. Başka kişiler sadece mutluysanız biraz daha artmasına neden olur. Ve sonuç olarak, biz nasıl mutlu olacağımızı bilmiyoruz.
Mutlu haftalar