Yeni Recep İvedik beyazperdeye düşünce benim de aklıma Türk Sineması düştü. Aslında necip Türk milletinin yapısal dönüşümü, biraz da Şaban'ın Recep'e dönüşümüdür. İvedik bir sebep değil, sonuçtur. Neden mi?
Her millet, en iyi şekilde kendi öyküsünü anlatır.
Amerikalı, pazarlama uzmanı ve silah taciridir. En iyi aksiyon filmlerini onun anlatmasından daha doğal ne var?
Fransız, içli, aşık insandır (!). Dünyanın romantizm başkenti Paris'tir.
Dünyaya diplomasiyi öğreten ülke, Birleşik Kırallık'tır. Doğal olarak casusluğun anavatanı da burasıdır. James Bond elbette Tunuslu değil İngiliz olacaktı.
İmparatorluk geçmişimiz ve akıncı geleneğimiz, bir de kurtuluş savaşımız bizi dünyanın kahraman ırkları listesine en tepeden dahil eder. Natuk Baytan yönetiminde Cüneyt Arkın'lı Malkoçoğulları, Kara Muratlar, Şeyh Şamiller, Kartal Tibet'li Tarkanlar tüm maddi yetersizlikleri ve teknolojik kusurlarına rağmen bizim hikayelerimizdi. Dönem insanı için inandırıcıydı. Ne zamanki dünya Amerikan egemenliğine girdi, Türk insanının kendi kahramanlık hikayelerine inanası gelmedi. Tüfek çıktı mertlik, Rambo çıktı Malkoçoğlu, dijital çıktı analog bozuldu.
Kahramanlıktan vazgeçmiş bir ulusun kendi kahramanlık hikayelerine sabrı ve inancı kalmamıştı. Aslında bizi biz yapan asıl öykü, karakterimizi tam olarak yansıtan savaşçılarımız değil, ailelerimizdir...
Eğer bugünün en pahalı yerli filmleri bile yetmişli yılların filmleriyle mücadele edemiyorsa, aynı tadı vermiyorsa sorun Yeşilçam'da değildir. Sorun, sahicilik sorunudur. Günümüzde bize yapay ve komik geldiği halde hem ağlayıp hem katıla katıla güldüğümüz dev kadrolu Ertem Eğilmez filmleri artık yapılamaz. Çünkü o gün o oyunculukları ve o duygular sahiciydi. O insanlar büyük oyuncular değil, gerçek insanlardı. Sorun, Türk Sineması'nı Türk televizyonuna değişme sorunudur. Sorun, yabancı menşeli reality şov programlarıyla (bkz. anam avradım olur musun, pardon, gelinim olur musun?) aile kavramını paraya, altına tahvil etmemiz, değerlerimizi şöhret karşılığında rehincide bırakmamızdır.
Bu yüzden Recep İvedik ve Şaban aynı kefeye konamaz. Şaban köyden yeni göç etmiş, haksızlığa dayanamayan ama biraz dalkavuk, saf ama köylü kurnazlığı yapmaya çalışan bir tiptir. Hala bir mahçubiyeti vardır. Köylüdür. Onu değerli yapan da budur.
İvedik, olsa olsa Şaban'ın torunudur. Artık göçü unutmuş, utanması ve acıması kalmamış bir tiptir. Alt kültür üst kültüre dönüşmüş, dağdan gelen bağdakini kovmuştur. İvedik de kendince merhametli ama arsızdır. Gelişmeye de hiç niyeti yoktur. Olsa olsa çevresini korkutarak değiştirir. Magandadır.
Bireyselleşmenin çarpık uygulandığı, her koyunun kendi bacağından bungee jumping yaptığı günümüz Türkiye'sinde İnek Şabanlara, Güdük Necmilere, Badi Ekremlere, Kel Mahmutlara, Hafize Analara, Vecihilere, Yaşar ustalara yer yoktur. Bırakın yeri, onların bir tek nefes dahi almaya hakkı yoktur. Savunma refleksleri oluşmamış bu saf, sahici, çocuksu insanları artık bu toplum afetmemektedir. Onlar enayi, onlar looser (kaybeden), onlar eziktir.
- Ertem Eğilmez'in ailesi artık taşınmıştır bu topraklardan. Bir daha da gelmeyecektir.
Önce İnek Şaban (Kemal Sunal) pılısını pırtısını toplayıp çekip gitti. Bu manzaraya daha fazla dayanamadı.
Sonra 'Uykudan önce'mizin tatlı kahkahası, hepimizin annesi Hafize ana (Adile Naşit) veda etti bize.
Bir de Yaşar Usta'mız vardı (Allah ona ömür versin)...
'Bak beyim' diye kafa tutuyor şımarık zengine...' Sana iki çift lafım var!' Veriyor öğüdünü...
'... Biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme, dokunma çocuklarıma! Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile!'
Yaşar usta çekti gitti ama dokundular ailesine.. Yok ettiler. İyi bile dayandı. Ailesini kollamaya çalıştı hep. Ama gücü bugüne kadar yetti. Demans hastalığından mustarip büyük usta Münir Özkul'un hafızasında büyük boşluklar varmış. Ölen arkadaşlarını yaşıyor sanıyormuş. Bundan daha doğal ne var? Ailesini çekip aldılar elinden... Unutmaya sarıldı. Kendisine hayali bir Ertem Eğilmez ailesi kurdu belli ki... Yaşar ustalar ölmesin de, kimler ölsün bu memlekette?
Köksüz hayatlar
Celal Bayar Üniversitesi Kadın Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde görevli olan yazar bir dostumuz, Nuray Çevirmeci. Geçtiğimiz hafta şehir dışında olduğum için nazik davetine icabet edemedim. Çevirmeci, Anemon Otel'de düzenlediği kokteylle ilk kitabı olan Öksüz Hayatlar'ı tanıttı.
Tanıtıma Manisa Valisi Abdurrahman Savaş ve eşi Hafize Savaş, MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Türk Kadınlar Konseyi Manisa Şube Başkanı Mübeccel Kafkaslı, değişik partilerin belediye başkan adayları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldığı kokteyleden de anlaşılıyor ki sevgili Nuray Hanım, daha kitabı çıkmadan çevresindeki pek çok kişinin hayatına dokunmayı başarmış. Üzerinde 2 yıl çalışarak üç çaresiz kadının öyküsünü kaleme alan yazarın ilk kitabı olan 'Köksüz Hayatlar'ın isminin aksine köklü olması ve nice kitaba öncül olmasını diliyorum.