Benim çocukluğumun masallarında prensler, prensesler, ejderhalar, cadılar vardı. Mutlak iyiler ve saf kötüler vardı. Kaybedenler, kazananlar vardı. O yüzden yaşamın kullanım kılavuzu elimize tutuşturulmuş gibiydi. Toplum, annemiz ve babamız kılığında, bize genel ahlak kurallarını öğretiyordu. 'Toplum düzeni'ni belletiyordu. 'Düzeni belletilen' toplumun böyle böyle 'düzenimizi bellediğinin' (!) farkında bile değildik.
Cinsiyetçi roller vardı. Erkek, kızı devin elinden kurtarmak, kaf dağının ardından suyu getirmek zorundaydı. Prensler büyüdü. Biraz şanslı olanı, bordrolu bir işe girdi. Kaf dağı yoktu bu dünyada. 'Bin dereden' su getirdi, maaşını az buldular, kızı vermediler.
Masalda öpünce uyanan kız, bu dünyada (öpülmeyi beklemeden) çoktan uyanmıştı. Maymun gözünü açmıştı. Prens, eğer soyluluk babadan kalmamışsa, babayı almıştı.
Kötü kraliçe, masaldakinden daha da güzeldi ve hiç de kötü görünmüyordu. Onun yanında işe giren prensesi, gerçek dünyada iş dünyasının kurtları yediler.
Masalını yitirmişti prensesler ve prensler. İçinde doğdukları dünyanın kendilerine anlatılandan farklı olduğunu, burada mutlu son diye bir şeyin olmak zorunda olmadığını fark ettiklerinde jenerik çoktan başlamıştı bile...
Bütün masalları yakmalı o yüzden! Yakmalı ki yenileri yazılsın..
Uslu çocuk olmanın yetmeyeceği ve hiperaktif çocuklara da yer olan masallar yazılmalı.
Sadece prenslerin değil, çiftçi çocuklarının da saraylarda oturduğu masallar yazılmalı.
Kadının 'el bebek gül bebek' değil, kimi zaman erkek, kimi zaman taş bebek olabileceği masallar okunabilmeli çocuklara.
Çocuklar insanların kendilerine sunulanlarla değişebileceği ümidini hep barındırmalı. Kötülerin öykünün sonunda kafasının koparıldığı, karnının yarıldığı değil hiç beklemediği kişilerin eli uzandığı için değişmeyi seçtiği öyküler yazılmalı.
Hayaletlerin, hortlakların iç dünyası anlatılmalı. Onların da bizden korktuğu söylenmeli. Farklı olandan korktuğumuz için ötekileştirdiğimiz ve savaştığımız anlatılmalı.
İçimizdeki sonsuz potansiyel anlatılmalı. Özel ve biricik olduğumuz vurgulanmalı.
Ki bunların hepsi, bugün klişe hale gelen Amerikan sinemasının bence yüz akı olan animasyonlarda, çocuk filmlerinde anlatılıyor. Masallar baştan yazılıyor. Eğer gerçek duyguyu, gerçek kahkahayı, çocuk saflığını özlediyseniz bunlardan birini izleyin. Tekrar insan olduğunuzu, motive olduğunuzu göreceksiniz. Belki de çocuğunuzu bunlardan birine götürdüğünüzde, o neşe ile kahkaha atarken nemlenen gözlerinizi sildiğinizi ona çaktırmamaya çalışacaksınız.
Masal kahramanları bugün yaşasaydı
Ağır vasıta ehliyetli tek kadın kahraman olan Uyuyan Güzel, direksiyon başında uyuyakalınca kaza yaptı. Bu kazada ülkenin gizli kapaklı bazı işleri ortaya çıkarken, uyuyan güzel, uyku apnesi teşhisiyle tedavi altına alındı.
Parayı bulunca, yalan söylediğinde burnu uzamasın diye beden dili kursuna giden Pinokyo kendini biraz kontrol etmeyi başarınca daha usta bir yalancı oldu. 'Odun koysam seçtiririm' mantığında olan bir siyasi parti haklı çıktı, siyasete atıldı.
Tarzan, Türkiye'ye gelir gelmez 'Yeteneksizsiniz' yarışmasına katıldı. Bir köpeğin ardından ikinci olunca bunalıma girdi, uzun süre tedavi gördü. Yarışmalardan tanıştığı Hakan Aysev'in teşviki ile özel dersler aldı. O muhteşem sesi ile opera kadrosuna girdi. Eski alışkanlıklarından bir türlü vazgeçemeyen Tarzan, hayvan haklarının da yılmaz bir savunucusu oldu. Kedisini kesen bir genci ölümle tehdit ettiği gerekçesiyle içeri alındı. Genç dışarıda, Tarzan hala yatıyor.
Külkedisi, prens onu ayakkabısından tanıyamayınca çaresiz kalarak ailesine miras davası açtı. Dava reddedildi. Kahramanımız bu davayla kamunun dikkatini üzerine toplayınca bir yapımcıdan teklif aldı. Böylece 'Adını Feriha Koydum'un yeni bölümlerinde başrol oynamaya başladıdı. Dizi tutmadı. Bu durumu 'Hazal Kaya'nın nazarı değdi' diye açıklayan güzel, bugün devlet yardımıyla yaşıyor.
Keloğlan, fiziksel yapısı nedeniyle kızlardan bir türlü umduğu ilgiyi göremedi. Bir gün gördüğü ilanla hayatı değişti. Saç ektiren merkezlerden birinin yüzü olan Keloğlan hem para kazandı, hem de saç ektirdi. Efsanesi böylece sona erdi. Bugün saçlı ama mutsuz.
Yel değirmenleri ile savaşan Don Kişot, vatandaşın tepkisini çekti. 'Yel değirmeni ne demek? Un demek, ekmek demek. Sen vatandaşın ekmeğiyle oynuyorsun' denilerek bir araba sopa yedi. Bu da yetmezmiş gibi düzene karşı Sanço Panza isimli örgütün kurucusu olmak gerekçesiyle terörle mücadele kapsamında göz altına alındı.
Pembe panter, eşcinsel olduğu iddiasıyla okullarda yasaklanınca invizaya çekildi, kendini dağa bayıra vurdu. Köylüler, gecenin bir vakti kurt şüphesiyle panteri vurup öldürdüler. Son pembe panterin kürkü açık artırmayla hayli yüksek bir fiyata sosyeteden birine satıldı ve ne gariptir ki bu parayla adını taşıyan bir okul yapıldı. Toprağı bol olsun, ardından 'Hakkını yedik. Çok delikanlı pantermiş bizim pembe' diye anılıyor.
Pamuk Prenses ve Yedi cücelerin kasedi çıktı. Prenses utancından soyluluk unvanından vazgeçti. Yedi cücelerin porno sektörünün aranan yıldızları olduğu söyleniyor.
Kırmızı Başlıklı Kız, tecavüzcü kurtla zorla evlendirilirdi. Kızımız ininin kadını, eniklerinin anası oldu. Auuuu!