Karanlık işler
Marka doktoru diyoruz ya, boşuna değil. İstanbul'a yerleşip marka danışmanlığını burada da sürdüren İzmir asıllı dostumuz Gürkan Boztepe, yine farklı bir deneyimle buluşturdu beni.
Son İstanbul ziyaretimde Gürkan'la 'Yeni Beyoğlu' Galata semtinde buluştuk. 'Karanlıkta Yemek', Galata Derneği'nin bir markası ve etkinliği. Karanlık derken öyle mum ışığı falan anlamayın. Bildiğimiz zifiri karanlıktan bahsediyorum.
Prensip olarak çalışanlarını (ki hepsi görme engelli) asla görmediğimiz, dekorasyonu hakkında en ufak bir fikrimizin olmadığı 'Karanlıkta Yemek', yepyeni bir hizmet sektörü numarası değil, bambaşka bir deneyim. Belki de yeni bir algılama biçimi...
Öncelikle, üzerinizdeki, saat, çakmak, cep telefonu gibi ışık kaynağı olabilecek her şeyi yönetime teslim ediyorsunuz. Sonra bir rehber eşliğinde (tek sıra, tren gibi, birbirinizin omuzuna dokunarak) içeri giriyorsunuz. Baştaki ürküntünüz yerini sırasıyla heyecana, romantizme, eğlenceye ve zaman zaman da bir duygu seline bırakıyor.
Restorandaki muhteşem akustik, mekanda duvarların çıplak olduğunu (belki de bir depo) açığa çıkarıyor. Garsonunuz dahi şarkı söylüyor. Teatral sunumlar, piyano eşliğinde mükemmel söylenen eski Türk pop müzik parçalarıyla sizi buluşturuyor ve (nasılsa kimse sizi görmüyor diye) utanmadan rahat rahat şarkınızı söylüyorsunuz. (Hoş, o utanma hissinizi karaoke barlarda zaten kaybetmiştiniz, değil mi? Pardon.) Kimi zaman şarkı kulağınıza fısıldanıyor, kimi zaman omuzunuza bir el dokunuyor . Servis personelinin de desteğiyle tanımadığınız kişilerle piste çıkıp dans edebiliyorsunuz.
Uzun yıllardır bir yabancıyla bu kadar elele tutuşmadığınızı farkediyor, gerçek bir iletişim kuruyorsunuz. (Ne de olsa servislerinizin yerini bile göstermek için elinizi tutuyorlar.) Masadaki herşeyi el yardımıyla buluyor, zaman zaman içkinizi de döküyorsunuz ama o kadarı da kadı kızı... Tanıdık lezzetler, karanlıkta bir tadım macerasına dönüşüyor. Karşınızda bir yabancı oturuyorsa, sesinden ve elinden nasıl biri olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Görmek yok. Önyargı yok. Yalnızca duymak ve hissetmek var. (Yanımdaki Gürkan'ın hunhar esprileri olmasa zaman zaman gözlerim dolacak hale geldim.)
Başta bizi karşılayan sesin de dediği gibi, 'Bu tecrübe görme engellilerin dünyasını anlamamız için' hazırlanmadı. Bu bir empati projesi değil. Hoş, zaman zaman '2 saat yerine bu deneyim ömür boyu sürse nasıl olurdu?' diye düşünmüyor değilsiniz. Yalnız özellikle doğuştan görme engelliler için (bizler için olduğu gibi) 'Karanlık' diye bir kavram yok. Çünkü onların beyni ışığın yokluğu olan karanlığı asla bilmiyor. Işığı tanımadılar ki karanlığı bilsinler...Onlar asla rüya görmediler. Bazen şunu düşünüyorsunuz: Hiç rüya görmemek mi daha kötü, yoksa rüyasında görsel bir dünya ile buluşup da uyanınca karanlığa dokunmak mı?
Mekanın sahibi Uğur Bey, nezaketle tüm sorularımızı yanıtlıyor ve 'Karanlık İşler' başlığı altında yaptıkları diğer projeleri de anlatıyor. Karanlıkta Bukowski okunan geceler, bir genelev çalışanı kadının da katıldığı 'Galata ve Fuhuş' gibi birbirinden ilginç sosyal projelerden bahsediyor.
Gece bittiğinde gözlerimiz yavaş yavaş ışığa tekrar alışırken merak ediyorum: Hayalimde yarattığım dünya mı daha masalsı ve renkliydi, yoksa Galata'nın ışıl ışıl sokakları mı?
Beyoğlu güzellemesi
Yürüyüşünüze Tepebaşı'na doğru devam ederken Tarlabaşı'nda onlara rastlıyorsunuz. Yeni inşa edilecek 'ofis ve yaşam alanları' sağlıklaştırma projesinin hemen karşısında, rant karşısında dayanamayacak, yakında süpürülüp atılacak 'eski' yaşamlar...
Ucuz barların karşısında elleri ceplerinde dolanan ensesine kadar dövmeli, kulak memesini tamamen kaplayan ilginç küpesi, sakalı, gözlüğü ve dazlak kafasıyla 'Çakma Bedük'ler, gece karanlık köşelerde 'Müşteri' bekleyen, 43 numara ayakkabı giyen, adem elması gereğinden geniş 'bıyığı yeni terlemiş' lolita(!)lar.
Galata'ya kadar Pera, garip bir karikatür gibi... Eskiyle yeninin, elitle avamın, cübbeyle mini eteğin, ekmek arası kokoreçle suşinin kapıştığı bir ilginçlikler müzesi...
Olduğu kadar
Aynı evde aynı şartlarda büyüyen iki kardeş, iki mahalle arkadaşı çok farklı konumlara gelebiliyor. Biri devlet başkanı öteki adi suçlu olabiliyor. Sadece şartları suçlama kolaycılığına düşmeyelim. Şartlar ve kaynaklar aynı da olsa hayat bir kavşaklar, kapasiteler ve algılar bütünü... Hızla akan bir suyun hepsini ağzında tutabilir misin? Hayır. Çoğu dökülür. Tabii yanında bir leğen getirdiysen başka.. Hayat algıladığımız kadar, alabildiğimiz kadar, hazır olduklarımız kadar. Gerisi mi? Eh, o da kader...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.