Giriş Tarihi: 03 Mayıs 2014, 17:38
Çok bağıranın, kesin konuşanın, 'benim' diyenin borusu öter bu topraklarda...
Öğrenci, esnek davranan, yeni bilgilere açık olan, bilgisini arada bir kontrol eden, 'İki yaklaşım var bu konuda. İkisi de kabul edilebilir. Seçim sizin' diyen hocayı pek adama saymaz. 'Siz Ahmet hocaya bakmayın! Tek bir doğru vardır, o da benimkidir' diyen hocaya tapar.Ondan fena halde de korkar.
Canlı yayına bağlanan seyirci, 'Bu kadar bilgiyle kesin bir sonuca varamayız. Muayeneye gelin, bakalım' diyen doktorun çıktığı programı bir daha seyretmez. Beri kanalda, 'Senin filanca hastalığın var. Şu ilacı al, geçer' diyeni tercih eder. Kesin çözüm ister. Her derde deva hap peşindedir.
Halk, seçimi tamamen kendisine bırakan politikacıya oy falan vermez. Kararlı ve sözünden geri adım atmayan liderin ölümüne arkasından gider.
Bilgisiz bırakılmış, çocuk kalmış toplumların hastalığıdır bu.
Kesinliğe gerek vardır.
Danışan kişi, karşısında akıl verecek, 'Doğruyu' gösterecek, yeri gelince sopayı basacak, bazen de başını okşayacak kişi ister karşısında.
Karar vermekten hiç hazzetmez. Karar vermek yetişkin davranışıdır çünkü. Bilgi ister. Acıtır, emek ister. Sonuçlara katlanmak ister.
Bizimkinin işi olmaz karar vermekle...
O, söyleneni yapar. Yeter ki söylensin de ne söylenirse söylensin ... Akıl veren 'kurtarıcı' eğer ki yanlış bir şey söylemişse suçlanacak biri de vardır nasılsa. Kendine kusur bulmaktan kolaydır başkasını eleştirmek ve kendi kararsızlığını ona yüklemek... O zaman kurtarıcı, 'Kurtardığı' kitle tarafından 'Kurban'a dönüştürülür ve yeni bir kahraman aranır.
Bu toplumda ünlü olmak, zengin olmak, lider olmak istiyorsan yüksek perdeden, kesin ve taviz vermeden konuşacaksın. Bak o zaman nasıl baştacı olursun. (Kesin konuşan yeni bir 'kurtarıcı' gelene kadar tabiii). Bu toplum en çok vaktiyle heykelini diktiklerini kurban eder ve yeni heykel modelleri arar.
Oysa ileri toplumlar, bilgilendikçe bilginin nasıl görece ve bakışa göre değişebilen bir şey olduğunu bilir, kesin sonuçlardan çok bilgi yolculuğundan keyif alırlar. Kendi aklına güvenen toplumların ihtiyacı olan kesinliğin güvencesi değil farklı bakış açılarının zenginliğidir.
Siz kendi bilgi ve sağduyunuza güvenmedikçe farklı diyet önerileri ile 'Kibrit kutusu kadar' özgüveninizi ve sağlığınızı daha da zedeler, imanınızdan sürekli şüpheye düşer, meleklerden ve çekim yasasından medet umar, hep aynı korku ile aynı liderlere oy vermeye devam edersiniz.
Bizim, 'Bugün hocanın sorularını güzelce cevaplayabildin mi yavrum?' diye soran annelere değil, 'Bugün hocana güzel sorular sorabildin mi yavrum?' diyen annnelere ihtiyacımız var, işte alın size kesin bilgi!
Onuncu Yahudi
Brad Pitt'in başrolünü oynadığı 'Dünya Savaşı Z' adlı film, yaşayan ölülerin ele geçirdiği bir geleceği resmediyor. Bilimadamı kahramanımız, bir tek İsrail'de zombi istilasına dayanıklı dev duvarlarla karşılaşınca şehrin yetkilisine soruyor:
- Bu duvarları neden yaptınız?
- Tabii ki zombilere karşı şehri savunmak için.
- Tabii de bu olay çok ani oldu. Bu duvarları yapmak aylar sürer. Siz nasıl herkesden önce haber alıp bunları yapabildiniz?
- Zombilerle ilgili ilk duyumları aldığımızda -ne olur ne olmaz diye- bu duvarları inşa etmeye karar verdik.
- Yani böyle kulağa saçma gelen bir şeye inandınız, öyle mi?
- Aslında pek öyle sayılmaz.
- Nasıl yani?
- Bizim bir konseyimiz var. Gelen istihbarata göre bu konseydeki dokuz kişi karar alır.
- Peki nasıl oldu?
- Dokuz kişi de zombi istilası fikrini saçma buldu.
- Ee?
- Ama sistemde bir de onuncu kişi var. Konseyin onuncu kişisi - ne kadar kulağa imkansız gelirse gelsin- bu olasılığa dair güvenlik çalışması yapar.
- Ve?
- Eh, ben işte o onuncu Yahudiyim...
Dünyanın en önemli istihbarat örgütlerinden MOSSAD'ın çalışması ve disiplini, Yahudilerin dünya çapındaki yayılmacı zekaları düşünülürse bu kurgu filmdeki harika mantık daha da ön plana çıkıyor. Her ihtimali düşünmek... Ona göre hazırlanmak.
Bizde bir söz vardır: 'Sen işini kış tut, yaz çıkarsa bahtına!'
Bana kalırsa 'onuncu Yahudi'den öğrenecek çook şeyimiz var...
Seda Diker'in gözünden 'Ben Senin Bildiğin Kızlardanım'
Sabah gazetesi yazarı, ilişki koçu sevgili Seda Diker ile ATV'de konuk olduğum programda tanışmıştık. Hoş, ben onu kitapları ile tanıyıp sevmiştim. ''Aslında Giden Erkek Yoktur' ile bu araştırmacı yazardan çok şey öğrenmiş, son kitabı 'Haz' ile de 'kadınları tanıdığını düşünen bir erkek olarak doğru bildiğim yanlışlarla tanışmıştım.
Diker'e armağan ettiğim kitabım bir solukta bitirilmiş ve yorum yapılmış bile... Şöyle diyor kitabım 'Ben Senin Bildiğin Kızlardanım' hakkında:
'Kadınlar ve ilişkiler hakkında bir erkek gözlüğüyle müthiş gözlemlere sahip bu kitabı, (Ben Senin Bildiğin Kızlardanım) aynaya bakmayı seven tüm kadınlara ve onları yakından tanımak isteyen erkeklere tavsiye ederim.'
Allah'a havale et!
Haberlere mizahi pencereden yaklaşan gülmece sitesi Zaytung'u okuyorum geçenlerde... (Yine kahkahadan kırılarak, tabii...) Bir baktım, haberin altında alıştığımız paylaşma butonları (facebook'ta paylaş, twitter'da paylaş gibi) dışında bir buton daha var. Bu butonun üzerinde ise şöyle yazıyor: 'Allah'a havale et!' Espri güzel de, merak ettim, acaba var mı o butonun bir fonksiyonu, diye... Varmış. Butona basınca sizi Din İşleri Yüksek Kurulu'nun sayfasına yönlendiriyor. Şu Zaytung'culara hakikaten bulaşmamak lazım...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.