Bir tur şirketiyle anlaşıp Trabzon'dan Gürcistan'a günübirlik gezmeye gittim. Neticede artık vize uygulaması da yoktu. Cumartesi sabahı erkenden midibüsle yola çıktık. Gidiş- dönüş altı saatlik yol, öğle yemeği ve rehberlik hizmetinin 80 TL. (Yurtdışı çıkış pulu 15 TL. hariç) olmasını gayet makul buldum.
Sarp sınır kapısından pasaportsuz, sadece kimliklerimizle geçiş yaptık. Batum, 400.00 kişilik azıcık nüfusuyla, bir acayip yer.
Halkının yüzde doksan sekizi üniversite mezunu. Savaş zamanında erkeklerin çoğu öldüğü için kadınların egemen olduğu bir şehir haline gelmiş. Çalışma hayatının yüzde yetmişine kadınlar hakim. İş kadınından çöpçüsüne kadar pek çok çalışan kadın görüyorsunuz. Genelde beyaz tenli ve güleryüzlüler ama simalar sert. İnsanı mizaç olarak Ruslarla aynı. Kaba ama dost canlısı.
Burada sosyal devlet yapısı hakim. Yüzer yıllık sefil, ama neredeyse bedava denebilecek apartman bloklarında yaşıyor çoğu. Konut derdi yok. Eğitim, sağlık bedava. Bunlar bizim hayal bile edemeyeceğimiz şeyler.
Hemen her köylerinde tiyatro binası olduğunu, opera konusunda da özendirildiklerini söylüyor top sakallı koyu tenli ama Laz olduğunu düşündüğüm rehberimiz. Ağzından 'Bir zamanlar burası Osmanlı'nın Lazistan vilayetiymiş' lafı düşmüyor. Komünist yönetim zamanında her türlü din uygulaması yasak olduğundan, cami de, kilise de yasakmış.
İbadethaneler, Osmanlı zamanında yaptırılmış. Rehberimizin garip bir milliyetçilik duygusu var. Yalnız sadece ne milliyetçisi, onu çözemedim. Laz milliyetçisi mi, Gürcü milliyetçisi mi? Rusları ve Gürcüleri öve öve bitiremiyor. Buraları çok başka, diyor. 'Ne bakımdan?' diye sorduğumuzda gözlerini gizemli bir şekilde ufuklara dikip iç geçiriyor: 'Her bakımdan...' Gıcık kaptığım rehbere gezinin çoğu anında hak verdiğim için zaman zaman kendime yabancılaşıyorum. Her ay belli zamanlarda halka votka dağıtılıyormuş. Armut suyu ve votkaları meşhur. Biri öldüğünde, cenaze açık tabutta beş gün (nasıl oluyorsa) gezdiriliyormuş. Bu arada herkes paso votka içiyormuş. Hatta mevtaya da içiriyorlarmış.
Karadenizli artık İstanbul'dan, Antalya'dan vazgeçmiş. Ruslar da Karadenizliler de tatile Batum'a geliyormuş. Artık bölgenin yükselen çekim yıldızı, Batum'muş. Rehberimiz, biz şaşkınlıkla şehrin gelişmişlik seviyesine bakarken soruyor: 'Kars- Ardahan eskiden Ruslar'ınmış. Burası da bizim. Değiş tokuş yapmışlar. O sarp arazileri bu dümdüz ova ve plajlara değişmişiz. Sizce kim karlı çıkmış? Sizce gelecek nerede?' diyor. Kars'ta gördüğüm güzel Rus yapımı taş binalar ve yine Ruslar'ın vizyoner yaklaşımıyla yapılmış ızgara şeklinde, düzenli, geniş caddeler Batum'a da damgasını vurmuş. İnsan böyle bir şehirde istese de kaybolamaz. Her yer merkeze çıkıyor bir şekilde.
Batum, Akdeniz'de Karadeniz iklimini yaşatıyor insana... Antalya gibi upuzun devasa kumsallar, Karadeniz gibi bir yeşil, Moskova gibi heybetli tarihi taş binalar, Bosna gibi eski ve virane apartman daireleri, Dubai gibi lüks ve son teknolojiyle donatılmış gökdelenler, Las Vegas gibi pek çok kumarhane. Mahalleden mahalleye keskin bir doku değişimi var. Neresi Türk mahallesi, neresi Gürcü, hemen anlaşılıyor.
Caddede az insan ve çok otomobil var. Düğün konvoyu ve kornayla kulak patlatma adeti burada da var. Spor otomobilin lastiklerini yakarak dönme görgüsüzlüğü de aynen bizdeki gibi. Sokakta hemen herkes Türkçe konuşuyor. Kendinizi Kıbrıs'ta olduğunuzdan daha yabancı hissetmiyorsunuz. Dediğimiz gibi pek çok lüks ve dizayn eseri bina var. Hayranlıkla ağzınız açık kalıyor. Bu binaların aynısı bizde sadece İstanbul'da ve Ankara'da var. Üstelik kıyasladığımız iki büyük şehir, küçümen Batum'la asla kıyaslanabilecek yerler değil. Çoğu 2016'da tamamlanacak bu yeni otel ve konutlar, bölgede yabancı sermayenin, özellikle Karadenizli işadamlarımızın parasının çok açık delillleri. Bütün zincir oteller ya bir yer kapmış, ya da inşa halinde. Bütün Batum, dev bir inşaat sahası. Geleceğin Vegas'ı burada, burnunuzun dibinde yükseliyor. Bir bakıyorsunuz, geçtiğiniz caddenin ismine, Nurettin Çarmıklı caddesi.
Gittiğinizde özellikle iki yapıyı görün. İzmir saat kulesinin bir benzerini buraya oturtmuşlar. Ayrıca teknolojik Ali ve Nino heykeli, bir harika. Metalden kadın ve erkek heykelleri, gece hareket halinde birbirine ilerliyor. Bir sevişme ritüeli gibi kaynaşıyor, birbirinin içinden geçiyor ve ardından birbirlerine sırtını dönüp uzaklaşıyor. Bu bakımdan Ali ve Nino heykeli, bir ilişkinin doğal aşamalarını size bir kaç dakika içinde ses ve ışık gösterisiyle sunuyor. Bir şehirde insana pek çok yerin havasını sunan ama kendi başına birdokusu olmadığını düşündüğüm Batum'dan yine de keyif aldım.
Dönüşümüzde gümrükte hafta sonu trafiği olduğu için aracımız gelene dek soğukta iki saat bekledik, biraz keyfimiz kaçtı.
Size önerim şu: Hopa Havalimanı'na bir bilet alın. Bakmayın Hopa dediğine, aslında bu havalimanı direkt Batum'da. Güzel bir hafta sonu geçirip yine aynı kanalla İzmir'e dönün. Kestirmeden Batum böyle bir şey. Eğer 2016 yazını beklerseniz çoğu yer tamamlanmış olur. Daha çok eğlenirsiniz ama artık iyice popüler olmuş şehirde fiyatlar ne olur, onu bilemem.