• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Ekranda içimi acıtan görüntüler HÜROL DAĞDELEN

Ekranda içimi acıtan görüntüler

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 22 Mart 2010, 19:34
Televizyon programlarında, gazetelerde, cep telefonlarında ve bilimum iletişim organlarında iş artık çığrından çıktı; reyting uğruna halkla dalga geçmek, aşağılamak, kandırmak, sırtından para kazanmak geçer akçe!
Toplum çaresiz, insanlar şaşkın...
Zira, bir yandan ekonomik sıkıntı, bir yandan değişimin sancısı arasında sıkışan Türk insanı, ne yapacağını bilmez halde...
Yoksa, o yaşlı başlı haliyle, "kari isterem kari" çığlığı eşliğinde (!) evlilik programlarına katılıp kendini iki paralık ederler mi? Sunucunun kendisini çocuk gibi azarlamasına izin verirler mi?
Daha da ötesi, bu tür programlara katılıp "yalakalık" ederler mi? Kişilik erozyonuna uğrarlar mı?
Mehmet Ali Erbil'e, "N'olur Memetali bey, televizyonu bana ver" diye yalvarırlar mı?
Ötesi, hem kendilerini hem de yakınlarını utandırırlar mı?
Kuşkusuz kimse bu duruma düşmeyi istemez, ancak toplumu amaçsız bırakır, kafasını da karıştırırsanız olacağı bu...
Ortalık böyle şaşkın olunca da, herkes durumdan vazife çıkarmaya kalkıyor.
***
Örneğin, Mustafa Karadeniz adında bir şakacı var ekranda; abuk sabuk şakalar yaparak, halkın zaafından yararlanıp para kazanan uyanık biri...
Bu zat-ı muhterem, geçen akşam yine Kanaltürk'te yayınlanan bir şaka şovunda (nasıl bir şakaysa), kendini yeni müdür olarak tanıtıp, bir iş yerinde terör estirmeye başlıyor. Önceden, oradaki tüm çalışanları ayartıp bir usta başını resmen "ağlatıyor".
İşsiz bırakmakla tehdit ediyor onu, adam yalvar yakar...
Sinirim bozuldu izleyince; insanın en hassas yerinden böyle de vurulur mu, böylesine bir acımasızlık yapmaya kimin, ne hakkı var?
Dakikalar sonra, adam iki büklüm olunca karşısında; "Şaka yaptık şaka" diyerek, insana ikinci bir darbe vurmak da neyin nesi?
Bu resmen, "onur kırma terörü"dür. İnsani duyguların, saygının, sevginin, güvenin bittiği andır.
Şakası bile rezil, hele işsizlik kumarını oynamak, daha beter!
***
Ekranda çıtı pıtı görünen, sarışın bir afet var sabahları... Bugüne kadar türlü işler yaptı, hele çöpçatanlığın alasını!...
Geçen gün bizim gazetede de çıkan bir sözü var onun... "Ünlülerle program yapmak zor, bu yüzden halkla program yapmayı daha çok seviyorum" diyor.
Haklı... Ünlü bir insan imajını zedeler mi, aşağılanmasına izin verir mi? İstediğin abukluğa katlanır mı?
Asla.
Oysa sıradan insanın sırtına ne vurursan, kaldırır. Çünkü o hem saf hem de heyecanlı, şöhret olma heveslisi, şaşkın ve amaçsızdır.
Rezil olsa da ünlü olacak ya, kaldırır bu şapşallığı... Kaybedeceği onuru olsa da, buna dünden razı...
Ne yapsa, ne söylese olay oluyor reyting sisteminde... İzleyici, kendi içinden kopup gelen bu "serseri mayınlara" daha çok prim veriyor çünkü...
İzliyor, gülüyor, alay ediyor. Böylece kendini tatmin ediyor. Bir süre sonra, her iki taraf da, bu tipleri kullanıp bir kenara atıyor.
Yine, insanlık onuru iki paralık...
****
Oysa insan onuru için yaşar, toplumlar da...
Nice savaşlardan, dökülen onca kandan sonra kendisine emanet edilen vatanına sahip çıkan...
Kişiliğine ve geleceğine ipotek koydurmayan...
Eşine ve çocuklarına, yakınlarına "haram lokma" yedirmeyen...
İnsana, hayvana saygıda kusur etmeyen...
Kişisel saygınlığını, hiçbir şekilde pazarlık konusu yapmayan...
Vücudunu, ruhunu, kimliğini üç kuruş uğruna satmayan...
Mafyaya boyun eğmeyen, zorluklar karşısında yılmayan insanların yaşadığı toplumların temel taşıdır, onurlu olmak...
Dünyada hala pek çok örneği var böyle toplumların... 30 yıl öncesine kadar aralarında biz de vardık ama satışa geldik.
Bu kokuşmuş sürecin başladığı yıl, 1980...
Tüm gerçek bu.

GÜNÜN SÖZÜ
Son gününü görmeden, hiç kimse için mutluluğa ermiş demeyin.
Sophokles

Bu şiirler hep yüreğimizde olmalı
Şiir günleri, İzmir'de romantizmi doruğa çıkarsa da, pek yoğun katılım olduğu söylenemez. Ne yazik ki, etkinliğin düzenlendiği salonlar istenilen düzeyde değil henüz...
Ancak yine edebiyatımızın bu "en doyumsuz" ve "en güzel" dalını İzmir'le özdeşleştirmek için ısrar edilmeli, Büyükşehir öncelikle Konak gibi ilçe belediyelerin, bu alandaki özverili çabasına destek vermeli...
Özellikle Konak Belediyesi'nin şiir vapuru, yaratıcı bir girişimdi. Halkla şairi buluşturmak için bundan daha hoş bir fikir olabilir mi?
Yani, bu etkinlik İzmir'e yakışıyor.
Çünkü şiir yazmak ve okumak, insanoğlunun en "keyifli" buluşu bence...
***
Bu arada Dünya Şiir Günü dolayısıyla, otobüs duraklarında, İzmir şiirlerinin yer alması da, memnuniyet verici bir girişim...
Hatta duygusal bir haz da.
Birinde Cahit Kulebi'nin "Şimdi İzmir'de" dizelerini okudum, bir başkasında Edip Cansever'in "İzmir'in Akşamları"nı... Atilla İlhan "Gaziler Caddesi" ile seslenirken ruhumuza, Necati Cumalı "İthaf"la çıkıyordu karşımıza...
Hepsi de İzmir'i anlatıyor, yaşadığımız bu romantik şehri...
Bence, İzmir'e değer katan bu şiirler, kısa bir süre için değil, artık hep karşımızda olmalı.

Belgeselde yeni dönem
Belgesel, gerçekte çok amaçlı bir yayıncılık türü ama biz genelde ikisine odaklıyız; tarihi ve hayvani...
Ekranda, ya geçmişten bugüne "belgeler" ışığında gerçekleşen belgeseller izlemişizdir ya da Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında çekilen aslan, kaplan, timsah görüntülerini...
Oysa bir deryadır belgesel yayıncılığı, ucu bucağı yok.
Bunu ilk fark eden ise TRT oldu. Merkezi İzmir olan Turizm ve Belgesel kanalı, bence günümüzün en başarılı yayıncılık örneği...
İzlerken yormayan, bilgiyi depolarken iz bırakan, anılarda yaşatan bir yönü var.
Geçen gün dünden bugüne Türk sinemasını, Ahmet Tarık Tekçe'leri, Vahi Öz'leri, Hüseyin Baradan'ları izlerken vardım bu kanıya...
Bırakamadım çünkü.
***
Turizm ve belgesel, birbirleriyle örtüşen iki dünya görüşü... İçeriği ve hedef aldıkları kitle açısından yan yana bulunması gereken iki özel olgu.
Şimdi ikisi de aynı kanalda... Üstelik öyle karışık falan da değil.
"Yeşil Kuşak"ta doğa ve çevre, "Mavi Kuşak"ta gezi ve turizm, "Sarı Kuşak"ta kültür ve sanat, "Kırmızı Kuşak"ta bilim, araştırma, spor ve haber, "Mor Kuşak"ta toplum ve portre, "Turkuaz Kuşak"ta tarih ve arkeoloji, "Turuncu Kuşak"ta ise, amatör belgeselcilerin yapımlarıyla, profesyonellerin belgeselleri izleyicilerle buluşuyor.
Sadece Türkçe değil, 5 dilde yayın yapması da cabası.
***
İzleyiciyi yormayan, ustaca bir planlama bu. Üstelik, bu yönüyle insana kazandırdığı çok şey var.
Bu yüzden, ben bu kanalı çok sevdim. İzlemek için zaman da ayırmaya başladım.
Sözün özü TRT, son dönemde, tartışılan tarafları olsa da, belgesel gibi çok dikkat isteyen bir yayıncılıkta gösterdiği başarıyla alkışı hak ediyor.
Kısa sürede, kanalın Turist Rehberleri Birliği'nden aldığı ilk ödül de, bu emeğin ürünü bence...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.