Her toplum gücünü geçmişinden alır. Tarihi başarıları, nesilden nesile aktarılan değerleri, yaşanmışlıkları, insan gücü ve toprağa bağlılık bunun öncelikli nedenleri arasında...
Şimdi şöyle bir düşünün, çevrenizde çocukluğunuzdan ne kaldı?...
Basamaklarını tırmanmaktan gocunmadığınız, geniş ve yüksek tavanlı İzmir evleri mi, erik ağaçları mı, dünyanın hiçbir yerinde lezzetini bulamayacağınız 'elma' domatesini üreten tarlalar mı, yazlık sinemalar mı, bakkal teyzeler mi, tren istasyonları mı...
Ne kaldı elinizde?..
Sanki çocukluğunuz başka şehirde geçti ya da yaşadıklarınız bir rüya...
Hayır hiç de değil...
Çoğu gitse de azı kaldı çok şükür...
Kanıtlar var hala...
Geçmişten geleceğe köprü kurmak isteyen, yaşadığı mekana tutkuyla sarılan insanlar var hala...
Evini müteahhide vermemekte direnen, elindeki avucundakini oturduğu evi restore ettirmek için harcayan, tarlasına kıyamayan, artık mumla aranan erik ağaçlarını koruyan "Bir avuç olsun, benim olsun" diyen yürekli insanlar var çevremizde tek tük...
İyi ki onlar var, iyi ki kanatlarıyla koruyorlar o güzellikleri...
***
İzmir'in tarihi mekanlarından biridir de Karşıyaka Tren İstasyonu...
Nice Karşıyakalı için umut olmuş, kavuşma hissini tattırmış bir mekandı orası... Zamana yenik düştü tamam...
Artık neredeyse "ışınlanma" yüzyılındayız bu da tamam...
Ama hatıralar durur mu ya...
Dedim ya her Karşıyakalı için "buluşma" mekanıdır o...
Trenler işlemez olunca, dahası İZBAN etrafını sarınca, ışık vermez oldu tarihi mekan...
Sessizliğe, amaçsızlığa büründü uzun bir süre...
Onu öyle yalnız, çaresiz ve yıkılmakta olduğunu gördüğüm her an içim cız etti kimsesizliğine...
O heybetli istasyon, bir kurtarıcı bekliyordu hatıralarını yaşatacak.
Karşıyakalılar, başta Tufan Atakişi olmak üzere sessiz kalamadılar bu sürece, bu yokoluşa...
Kampanyalar düzenlediler, yürüyüşler yapıldı, "Karşıyaka Tren İstasyonu bizimdir yıkılmasın, Kent Arşivi olsun, halka yeniden hizmet versin" denildi.
Belediye göreve davet edildi Ben de bu talebi iki kez köşeme taşıdım ve sonucu bekledim...
***
TCDD kendi mülkü olan bu mekanı, uyarılar üzerine sahiplenmeye karar verdi, yaklaşık bir yıl süren restorasyon sürecinden sonra, farklı bir şekilde değerlendirdi.
Bir kütüphane ya da kent arşivi gibi değil de, çevresinin kafe ve eğlence mekanlarıyla çevrili olması nedeniyle, pastane tadında bir fırın ve unlu mamüller mekanı yaptı.
Geçen gün gördüm.
Aslında ilk bakışta, bir şekilde değerlenmesi hoşuma gitti.
Düşünsenize her yolculuk öncesinde bilet aldığınız gişenin önünde bir masa ve kahvaltı ediyorsun.
Ya da bekleme salonunda boyoz, gevrek yemek...
İçine görüp gezmeye zamanım yoktu ama dıştan bakınca, herkes oradaydı tıklım tıklım...
Bu tip mekanları Paris'te de gördüm, Viyana'da da...
Sanırım o örnekler ilham vermiş...
Şimdi kış olduğu için mekan korumaya alınmış ama yazın sanırım daha keyifli olacak.
O sütunlara dokunmak örneğin, kimbilir neler hatırlatacak insana..
O tarihi mekan yıkılmaması, bir şekilde hizmet vermesi ve farklı bir işe yaraması memnuniyet verici...
Ama benim gönlüm yine de kent arşivi olmasından yanaydı.
Neyse bu da bir aşama...
Bir değeri daha kaybetmeyelim de...