Vizyonda olan bir film var: Neden yaratıcıyız? Filmin yönetmeni farklı meslek alanlarından kendini kanıtlamış kişilere 'neden yaratıcısınız?' sorusunu sorarak cevapları derlemiş. David Bowie'den Angelina Jolie'ye; Björk'ten Diane Kruger'e uzanan geniş bir yelpazede kendisiyle röportaj yapılan ünlüler verdikleri yanıtlarla üretmenin önemini hatırlatıyor ve sorgulatıyorlar izleyene..
İş-ev güzergahında hayatın gittikçe tekdüzeleştiği, sosyal medyada herkesin birbirine benzediği günümüzde yaratıcı düşünceye sahip olmak en büyük ayrıcalıklardan... Hazır paketlerin her alanda bizlere sunulduğu bu dönem, bizleri kendi düşünce yeteneğimizden uzaklaştırmamalı... Hatta özgün düşünebilme için ekstra çaba harcamalıyız.
Yaratıcı düşünce tarzını alışkanlık haline getirdikten sonra ise, artık bu, bir bağımlılık haline gelmekte... Belki de, tek istenen bağımlılık..
Gece gündüz üretmek için çalışmaya zorlayan bir bağımlılık... Tıpkı Einstein, Dostoyevski, Hawking, Fuat Sezgin ve adını sayamadığımız niceleri gibi.
Hepsinin ortak özelliği karşı konulamaz üretme dürtüsü... Fuat Sezgin'i günde 17 saat çalışmaya zorlayan bu dürtüydü.
'Neden yaratıcıyız?' isimli filmde bu soru yöneltildiğinde bazı cevaplar çok etkileyici idi.
En çarpıcı yanıt bence, 'başka türlü yapamazdım' cümlesiydi. Bizi dürten, ataletten kurtaran o duygunun hissedildiği an, harekete geçtiğimizde her şeyi dönüştürebildiğimiz sihirli zaman.
Dedik ya herkesin tekdüzeleştiği günümüzde özgün olabilmek çok da kolay değil...
Hatta eskisinden çok daha fazla çaba gerektirdiği de aşikar... Özellikle çocuklarımız için. Hele de çeldiriciler bu kadar fazlayken.
Ancak bir o kadar da olmazsa olmazı geleceklerinin, geleceğimizin.
EĞİTİMDE YARATICILIK
Eğitimde yaratıcılığı desteklemeli, geliştirmenin yollarını bulmalı; en azından olan yöntemleri kullanmalıyız. Çocuklarımız, olmayan bir şeyi hayal edebildiklerinde, sorunlara farklı bakış açıları ile çözüm üretebildiklerinde, yeni fikirler geliştirebildiklerinde insanlık gelişebilecektir... Bunun için okullar sınav değil yaşam odaklı kurumlar haline dönüşmeli...
Eski fikirleri ezberleyip sunduğunda başarılı varsayılan bireylerin pek de katkısı olmayacaktır topluma... Bizlerin düşünen, düşündükçe üreten, yeni fikirlere kapılar açan öğrencilere ve sinerjiye ihtiyacımız var. Bu sinerjinin paydaşlarını öğrenci, öğretmen, aile ve sosyal çevre ile sanal dünya olarak düşünmeli... Sanal alemi hayatlarından çıkaramayacağımıza göre, eğitimde yeteneklerini arttıracak platformlar haline getirebilmeli...
Yetenek demişken yaratıcılığı genetiğe bağlı bir faktör olarak görmemeli, geliştirilebilir olduğunu hatırlamalıyız.
HAZIR PAKETLER
Sınıf ortamlarını kısıtlayıcı olmaktan kurtarmak gerekmektedir. Çocukların tüm olasılıkları düşünüp dile getirmesine imkan sağlamak, kısıtlılığı kaldırmak da önemli bir adım olacaktır. Ailelerin çocuklarının sorunlarına müdahale etmeden çözüm üretmelerini beklemeleri ve bu konuda onlara güvenmeleri de üreten bireyler yetiştirmede etkilidir.
Özgüven gelişiminde de tabii. Zaten her iki duygu da birbirini destekler niteliktedir.
Hazır paketlerden kurtaralım çocukları demiştik ya; bu, hayatın her alanında olmalı.
Yani, düşünsel paketler koymadığımız gibi önlerine, hazır yemeklerden de uzak tutalım. Mutfağa sokalım onları. Orada üretsinler, tatsınlar hatta hata yapsınlar.
Deneyim kazansınlar yani .Sadece yemek pişirilen değil hayatın tüm mutfaklarında, atölyelerinde görelim gençleri... Biz yetişkinler bu dünyadan geçerken, emanet edebileceğimiz yetkinlikte çocuklarımız olsun; çevreyi, tarihi, bilimi yani yaşamı... İşin mutfağından gelen, yeni tatlar üreten.