Bu devirde iletişim zor. Güven kalmadı. Sohbetlerin vazgeçilmez cümleleri yukarıdakilerine benzer ya da aynısı oluyor hep son zamanlarda.
İnsanın artan yalnızlığından dem vurup, gidişattan endişelerimizi dile getiriyoruz sık sık. Çocuklar için de durum çok farklı değil sanırım artık, en azından gözlemlediğimiz kadarı ile.
Öyle büyük bir rekabet dünyasında yaşıyorlar ki, potansiyel rakip gördükleri ile etkileşimleri çok da sağlıklı başlayamıyor belki. Ya da o kadar çok hayatları kendi tercihlerinden uzak, ebeveynlerin yönetiminde ki, kendi duyguları ve arzularını dahi tanıyamayan çocukların; karşısındakinin duygularını okumalarını da bekleyemiyoruz elbette...
Hele de erkek çocuğu ise...
Günümüzde erkek çocuğu olmanın zorluğuna inanıyorum. Daha zor çünkü, küçük yaşlardan itibaren duygularını tanımamayı öğretiyoruz onlara. Toplum kurallarının yanlış yorumlanması ile oluşan baskı kendilerini sakinleştiremeyen erkek çocukların artmasına sebep oluyor. Günümüzde artan zorbalığın sebeplerinden biri de bu olmalı. Çözüm ise babalarda kanımca.
DUYGULARI TANIMLAMAK
Duygularını yok sayan çocuklarda davranışsal bozukluklar daha sık görülmekte. Farkındalık çocuklarımız için de önem taşıyor yani. Kendi duygularını tanıyan, fark eden çocuğun empati yeteneği de gelişecek, daha kolay iletişim kuracaktır.
Yere düşen bir erkek çocuğu, babasının kucağına gidip ağlayabilmeli mesela. Babasının 'erkekler ağlamaz' demesi yerine, oğluna sarılıp ona güven veren erkek rol model olması çok daha etkili bir kimlik mesajı verecektir kanımca.
Sonrasında, elbette babanın oğluyla kuracağı sağlıklı diyaloglar ve etkileşimler de kimlik oluşumunda önemli rol oynayacaktır.
Birlikte yapacakları maçlar mesela en önemli hayat dersleri ve anıları olacaktır.
Ya da birlikte izlenen filmler, videolar...
O maçlarla mücadeleyi görecekler, birlikte sevinip, üzülüp, karar vermeyi öğrenecekler. Hepsinden önemlisi rol model alacakları babalarını tanıyacaklar.
Galiba erkek çocukları en doğru iletişimi babalarından öğrenecek. Ve tabi erkek olmayı...
SAĞLAM KİŞİLİK
İnsanın kişiliği kaya gibi dayanıklı olmalı, çünkü her şey onun üzerine kurulur. Çocuklukta atılan temeller bu yüzden çok önemli. Kişiliğimiz ise duygularımızı tanıyıp, düşüncelerimiz ile birleştirebildiğimiz ölçüde gelişebilecek, denetim altına alabildiğimiz ölçüde de olgunlaşacaktır.
Günümüzde ergenlik döneminin bu kadar uzun sürmesinin sebeplerinden biri de duygulardan uzaklaşmak olabilir. Yetişkin ergenler dahi bu kadar çoğalmışken hayatımızda, çocuklarımızın duygusal olgunluğa erişmelerini sağlamak hiç de kolay değil.
Ama imkansız da değil. İlk yapmamız gereken, çocuklarımızın duygularını tanımalarını sağlamak. Üzülebilirler, kızabilirler, mutlu olabilirler. Bu duyguları tanıdıkça denetim altına da alabilecekler.
Bırakalım ağlasınlar, bırakalım kızsınlar.
Ne hissettiklerini bize söylesinler ki, biz de onlara kontrol edebilmeleri için yol gösterebilelim.
"Hayat öyle olmalı ki, her anın bir anlamı olsun" demiş yazar...
O her anı hisseden babalar ve oğulları ile anlamı artsın hayatın. Babalar oğullarına göstersin, fark ettirsin. Bazen sadece babasını tanımak, tüm insanları tanımak için yeter oğluna. Babayla sağlıklı ve yeterli iletişimi olan oğulların tüm dünyayla barışık olacağına inanıyorum. Hadi babalar, oğullarınıza açın güven dolu kucaklarınızı.