Biz yetişkinler beklemeyi iyi biliyoruz. Mesela, büyüklerden sevgi, küçüklerden saygı bekleriz. Yetmez, göstermelerini de isteriz. Bazen terfi bazen de emekliliği bekleriz. Tıpkı daha dün okulu bitirmeyi beklediğimiz gibi.
Yeri gelir çocuk bekleriz, sonra onların büyümelerini... İleride de onların çocuklarını. Bazen sadece sevdiklerimizin yollarını gözler, gelmelerini bekleriz. Ama illa ki bekleriz...
Z kuşağının sabırsızlığından dem vurur, beklemeyi bilmemelerinden şikayet ederiz. Yani bir gün beklemeyi öğrenmelerini de bekleriz. Bizim köklerimizde vardır beklemek ve sabır...
Anadolu topraklarından unutulmaz sabır hikayeleri ile büyümedik mi? 'Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden önce açar, ne de güneş vaktinden erken doğar, bekle senin olan sana gelecektir' diyen Mevlana'nın sözlerini düstur edinmedik mi?
SÜKRETMEYI HATIRLAMAK
Diğer yandan sabrın sadece bekleme becerisi olmadığını da öğrendik.
Beklerken çabalamayı da... Sonrasında hayırlısını ummayı. Tevekkülü yani... Daha sonra Sezai Karakoç hatırlattı bize, dedi ki: Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli, bütün deniz kıyılarında seni beklemeli...
Beklerken mutluluğu yarına bırakmamayı da kavradık... Bugünün, dünün, beklentilerinden oluştuğunu görüp şükretmeyi hatırlattık kendimize.
Bazen süreci sonuçtan daha çok sevdik, hiç bıkmadan mutluluğu bekledik... Mevlana'nın bir başka sözü umut doldurdu içimize, O'nun da dediği gibi beklediğimiz yerde ettiğimiz duaların zayi olmayacağına inandık.
Ancak, çocuklarımızdan huzur veren bu güzel sözcüğü esirgedik. Beklemeyi ve sabretmeyi bilmeyen çocuklar yetiştirdik.
Önlerine yığdığımız oyuncaklar, kıyafetler, hatta yiyecekler neyin karşılığı idi bilinmez ama kazanamadıklarının telafisi çok zor olacak gibi görünüyor.
Her istediklerini çabucak elde eden çocuklarımızın tükettikleri sadece onlara sunduklarımız mı düşünmek gerek... Abartılı gelebilir ama hayatlarını daha bu yaşlarda tüketmelerine de zemin hazırlıyor olabilir miyiz?
KIYMET BILMEK
Beklemeyi bilmeyen, sabırsızlıkları hayatın her alanına yayılmış çocuklarımız ne kadar bu şekilde yaşama tutunabilecekler? Kalabalıklar içinde dahi olsa önünde sonunda herkesin aslında yalnız hayatlar sürdüğü bu dünyada sabretmenin erdemini, ardından gelenin güzelliğini bilmeden bir ömürü nasıl geçirecekler? Ya da tüketmeye bu kadar alışkınlarken nasıl üretecekler? İsteklerine ulaşmak için bekleyecekleri ortamlar hazırlamak, onlara yapacağımız büyük iyiliklerden olacak... Hem de ulaştıklarını değerli kılacak... Kıymet bilenlerden olmalarını sağlayacak. Beklemek lazım.
Beklemenin güzelliğini fark etmek...
Yapabileceklerimizin farkındalığı ve çabası sonundaki beklemek kadar güzel kaç unsur var şu hayatta?
Güzelliği belli ki zorluğundan. Zoru başarmanın hazzından. Aşk ile beklemek, yaptıklarına ve hayatına anlam katacak. En kötüsü ise tabi ki, insanın bekleyecek bir şeyinin kalmaması..