Bazen hassasiyetlerimiz, bazen yetiştiriliş şeklimiz, bazen çevremiz ya da bambaşka nedenler hata yapmamıza sebep olabiliyor...
Hata yapmak insana mahsus...
Çok meşhur şarkıda söylediği gibi hatasız kul olmuyor...
Neyse ki, insana özgü bir başka özellik ise tüm hatalara rağmen doğruyu bulmaya çabalaması.
Her şey zıddıyla var oluyor bu dünyada yani...
Hal böyleyken, hatalarımızı apaçık görürken, yine de aynı yanlışlara devam edebiliyor, çevremize ama en çok da kendimize küçük ya da büyük zararlar verebiliyoruz.
EN AGIR BEDEL
Bunun da türlü sebepleri var ama en büyük nedeni kaybetme korkusu olmalı... İşimizi, konumumuzu, saygınlığımızı, çevremizi, hatta sevgiyi ya da başka değer verdiklerimizi...
Bu kaygılar nedeni ile haksızlıklara uğramaya devam ediyor, belki eziliyor ya da eziyor; yanlışlara devam ettikçe kendimize olan saygımızı kaybediyoruz.
Bedel en ağırından geliyor yani...
Halbuki, öz saygı insanın kendine olan ilk görevidir...
Kendine karşı görevini yapmayan kişilerden topluma, çevresine ya da ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirmesini beklemek, elbette abesle iştigal olacaktır.
Üstelik özsaygı eksikliği, zamanla hataları görmeyi de engelleyecek belki de bir kısır döngü içine girilecek...
Doğruyu bulmanın yolu ise, önce kişinin kendisini tanımasından, hayattan ne beklediğini bilmesinden geçiyor. Ama ondan daha da önemlisi evrensel değişmeyen gerçekleri ve doğruları bilmek, onları eğip bükmemek...
Başkalarının sizi sadece kendi çıkarları için yönlendirmesine izin vermemek... Fikir alışverişi, istişare geleneği ile hayatınızın yönetimini başkasına bırakmayı birbirine karıştırmamak. Kendi kararlarınızla doğru yolda yürümek, yukarıda saydığımız tüm kaygılara rağmen çok da kolay değil tabi ki...
ÖZSAYGI ÖNEMLI
Tüm endişelere rağmen doğruyu yapmaya çabalamak en meşakkatli işlerden gibi görünüyor.
Konfor alanı bellediğimiz bölgenin çıkış kapısını tıkamakta çünkü tüm bu korkular. O kaygıları bir kenara itip, o alandan çıkabildiğimizde; yani doğru davranışı tüm endişelerimize rağmen sergilediğimizde belki gerçekten çevremizi, sevdiklerimizi, paramızı kaybedebiliriz.
Ancak, kendimize olan saygımız sadece bu şekilde devam edebilecek... Özsaygısı olan kişi ise hayatta en sağlam durabilendir.
Çünkü doğru destek istemez.
Hayatta kendimize karşı da sorumluluklarımız olduğunu unutmamalı.
Kendimize yapılan haksızlıklara türlü endişelerle katlanıyor ya da engel olamıyorsak; dünyanın en çok yardıma koşan insanı dahi olsak, şefkatli olduğumuzu iddia edemeyiz.
Çünkü şefkatimiz kendimizi kapsamıyorsa, eksiktir.
Günümüz şartlarında evlatlarımızın geleceği için akademik yetenekleri ile meşgulken, onlara vermemiz gereken değerleri atlayabiliyoruz maalesef. Halbuki vereceğimiz değerler sadece günümüz şartlarında değil, tüm zamanlarda kişileri güçlü ve uzun vadede mutlu kılacak unsurlar. Bu değerler ile fıtratlarına uygun davranabilecekler, kendilerini gerçekleştirebilecekler.
Hepsinden de önemlisi, büyüklerimizin bizler için ettiği vatana millete hayırlı evlat olsunlar duasını biz de fiilayatta çocuklarımız için gerçekleştirme fırsatı bulabileceğiz. Yani topluma, vatana ve hatta dünyaya faydalı bireyler yetiştirebileceğiz.
Konu dönüp dolaşıp yine değerler eğitimine gelmekte...
Çocuklarımıza kendinden vazgeçmemelerini öğretmenin yolu özsaygı kazandırmaktan, özsaygı kazanmalarının yolu ise doğrudan şaşmamayı öğretmekten geçiyor.
Gerisi zaten gelecektir.