Son iki yıldır büyüme sorunu yaşayan Türkiye ekonomisi bu yıl da iyi bir başlangıç yapamamıştı. Geçen yıl da yüzde 2,9'luk büyümenin ardından 2015 ilk çeyreğinde performans daha da gerilemiş ve büyüme hızı yüzde 2,5'e kadar inmişti. Ancak ikinci çeyrekte beklentilerin neredeyse yarım puan üzerinde büyüme rakamı geldi; yüzde 3,8 seviyesinde büyümüşüz. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan verilerin detaylarına bakalım ve büyüme rakamının anlamını açıklamaya çalışalım...
Detaylardan önce kısa hatırlatma; ekonomik büyümenin iki temel bileşeni var. Birincisi ülke içinde yerleşiklerin yaptığı tüketim yani iç talep, ikincisi ülke dışında yerleşiklerin o ülkenin malını tüketmeleri yani dış talep. Her iki kaynağın büyümeye yapacağı katkının yanı sıra ağırlıkları da önemlidir ekonomi açısından...
Yüzde 3,8'lik büyümenin detayları şöyle: Hem özel hem de kamu kesimi nihai tüketimleri belirgin oranlarda yükselmiş ikinci çeyrekte. Özel kesimin tüketimi yüzde 5,6 büyürken, kamu kesimi harcamaları yüzde 7,2'ye kadar yükselmiş. Birinci çeyreğe göre özel kesim 1, kamu kesimi 4,7 puan artırmış harcamalarını...
Seçimin göz ardı edilemeyecek etkisi olmuş.
YATIRIM HARCAMALARI
Büyümenin iç dinamiklerinde kritik yeri olan "gayrisafi sermaye oluşumu" diğer bir deyişle üretim kesiminin yatırımları da yüzde 9,7 yükselmiş. Oysa geçen sene bu kalem yüzde 1,3 aşağı gelmişti. Yani şirketler geçen yıl üretimde kullanacakları yatırım mallarına talep göstermemişler. Ya da yatırımlarını ötelemişler. Bu yılın ikinci çeyreğinde ise biraz daha iyimserleşerek uzun vadede kullanacakları yatırım malları almışlar. Gelelim büyümenin ikinci bileşeni dış talebe...
Ne yazık ki dış talep büyümeye katkı yapamamış. Hatta katkı bir yana negatif etkisiyle iç talebin yarattığı büyümeyi 1,2 puan aşağı çekmiş. Nedenleri malum...
Çin de aynı sorundan muzdarip...
Küresel büyüme hızı yetersiz kalınca dünya dış ticaret hacmi de daralıyor, ülkelere pastadan düşen dilim küçülüyor. Parçaları yanyana getirdiğimizde büyüme şu anlama geliyor: Bireylerin ve kamunun yaptığı tüketimlerle büyümüşüz. Geçen sene de benzer resim çıkmış karşımıza. Büyümede bireylerin tüketimlerinin ağırlığı yüzde 66 seviyesine ulaşmış. Yüzde 10 civarında bir katkı da devletten gelmiş. Yüzde 22 yatırım harcamalarının etkisini de eklediğimizde kalan yüzde 1 ya da altı kısım dış talebe kalmış. Görüldüğü gibi genellikle iç talep ile büyüyebilen bir ekonomiyiz. Merkez Bankası iç ve dış talep dengelemesi yapmak için son üç yıldır uyguladığı sıkı para politikalarını ve temkinli duruşunu korumaya gayret ediyor. Artık istese de belli bir büyüme için parasal genişlemeye gidemez, çünkü enflasyon gerekli bu hareket alanına izin vermiyor. "Sanayi üretim endeksi" ve "tüketici güven endeksi" üçüncü çeyrekte yeniden düşük bir büyüme oranına işaret ediyor. Abartmış olmazsak yüzde 0,5 ile 1 aralığını rahatlıkla öngörebiliriz öncü göstergeleri dikkate aldığımızda...