Merkez Bankası verilerinden yurtdışı yerleşiklerin Türkiye piyasalarına ilgisinin biraz azaldığını görüyoruz. Aslında yabancı sermayenin gelişmekte olan piyasalara daha doğrusu kırılgan yapıya sahip olduğu düşünülen piyasalara daha temkinli yaklaşmayı tercih ettiğini söyleyebiliriz. Her fırsatta dile getirmeye çalışıyorum. Bu süreci iki farklı aşamaya ayırmak gerekiyor. Birincisi içinde bulunduğumuz sağlık nedenleriyle belirsizliklerin oldukça yoğun olduğu ve bu bağlamda ekonomik bedellerin ödendiği aşama. Ne kadar süreceğini de bilmiyoruz. İkincisi ise sağlık tarafının aşı gibi çözüm üretmesi ve bu dönemde ekonomilerin toparlanma trendine başladığı aşama. Artık biliyoruz ki gelişmiş ülke merkez bankaları uzun süre sıfır faiz bol likidite politikalarını uzun süre terk etmeyecekler. Dolayısıyla ortalık likiditeden geçilmeyecek. Her türlü riski göze alan deyim yerinde ise serseri mayın gibi her yöne gitmeye meyilli küresel likidite olacak ikinci aşamada. Yalın ifade ile ikinci aşama bir yerde işlerin kolaylaştığı, hani fırtınalı gecenin ardından havanın açtığı ve sakinleştiği bir gün başlar ya işte öyle olacak. Yani her piyasa her enstrüman bir şekilde likidite bolluğundan nasibini alacak.
BELİRSİZLİKLER FAZLA
Sorun birinci aşamada. Hem reel ekonomiler hem de finansal piyasalar mümkün olduğunca başlarının çaresine bakmaya çalışıyorlar. Sıcak para gibi doğrudan yabancı yatırımlar da bıçak gibi kesilmiş durumda. Merkez Bankası'nın faizleri aşağı çekmesi ile mevduat ve tahvil faiz oranları da gerilemeye başladı. Şu anda reel negatif faiz oranının geçerli olduğu nadir gelişmekte olan piyasalardan birisiyiz. Bunun sonucunda TL cinsi menkul kıymetlerin getirileri gerek yabancıları gerekse yerli yatırımcıları tatmin etmiyor. Geçen hafta yabancılar 719,8 milyon dolarlık devlet iç borçlanma senetleri satmışlar. Yani devlet tahvili pozisyonlarından çıkmışlar. Şu anda yabancılarda 7 milyar doların biraz üzerinde tahvil stokları var. Hisse senetlerinde ise duruma göre hareket ediyorlar. 5 Haziran haftasında 400 milyon dolara yakın hisse senetleri sattılar. 23,4 milyar dolarlık stok ile BIST'de yüzde 59 paya sahipler.
Birkaç yıl öncesine kadar bu oran yüzde 65'in altına inmiyordu.
İLK SIRAYA KOYACAKLAR
Üstelik bu süreçte hisse senetlerinin dolar cinsinden fiyatları oldukça cazip. Buna rağmen risk algıları yüksek olduğu için izle gör politikasını tercih ediyorlar. Son 52 haftada BIST 100 endeksi 81.934 ile 124.676 aralığında dalgalanmış. Dile kolay. Yüzde 50 genişliğinde bir band içinde dalgalanma... Yıllık getirisi ise kümülatif olarak yüzde 17'lerde kalmış.
Kısacası BIST'in yeniden toparlanması çok büyük oranda yerli yatırımcılar sayesinde olmuş. Mart ayındaki dipten sonra yurtiçi yerleşik tasarruf sahipleri 1 milyon civarında hesap açmışlar. Tabi risk alabilenler için TL yatırımlarında tek seçenek hisse senetleri kalmıştı. Risk alamayanlar da dövize yönelmişlerdi.
Tahviller değil ama hisse senetlerinin yukarı yönlü hareketlerinin devamlılığı için yabancı yatırımcıların desteği kesin gerekiyor. Pandemi öncesi bıraktığımız 120 binlere gelebilir ancak yukarıları birinci aşamada biraz zor görünüyor. İkinci aşama mı? Pandeminin ortadan kalkması ve ekonomilere çıkan faturaların netlik kazanması sonrasında yabancı sermayenin kararsızlığı ortadan kalkacak, güven duyduğu gelişmekte olan piyasaları tercih listesinin ilk sırasına koyacaklar.