Finansal istikrarla, doğrudan fiyat istikrarı ile dolaylı ilgisi olan "dolarizasyonun" en temel nedenlerinin başında tasarruf sahiplerinin belirsizlik ve buna bağlı değişen risk algıları ile TL finansal araçlarından bekledikleri getiriler geliyor. Eğer tatminkâr getiriyi elde edemezlerse ya da edemeyeceklerini düşünürlerse hemen dövize geçiş yapıyorlar. TÜİK'in "Finansal Araçların Reel Getirileri" çalışmasına göre rakamların yine tasarruf sahiplerinin lehine bir seyir izlemediği görülüyor. Sadece aylık getirilerde devlet iç borçlanma araçları yani devlet tahvillerinin enflasyon arındırıldıktan sonra getirileri artı seviyeye çıkmış. Tahvillerin TÜFE sonrası aylık getirisi yüzde 1,15 olmuş. Buna karşın mevduatların gerçek getirileri yüzde -0,53'de kalmış. Açıkça görüldüğü gibi yatırımcısına kaybettirmiş. Aslında aylık bazda kaybettiren sadece TL değil, aynı zamanda dolar ve altın da enflasyon sonrasında aylık bazda negatife inmişler. Altındaki gerçek kayıp yüzde 2,09, dolardaki kayıp ise rekor kırarak yüzde 3,01 düzeyine kadar çıkmış.
HİSSELER KAZANDIRMIŞ
Bu sürecin kazananı ise borsa yatırımcıları...
Hisse senetlerinde pozisyon alan tasarruf sahiplerinin reel getirileri bir ayda yüzde 10 sınırına kadar ulaşmış. Tabi böylesine cazip getiri her hisse senedi için geçerli değil. TÜİK borsa yatırımları için BIST 100 Endeksini alıyor. Yeri gelmişken önemli bir hatırlatma yapalım. Hisse senetlerine yatırım yapmak isteyen tasarruf sahiplerinin seçimde çok dikkatli olmaları, mümkün olduğunca da riski dağıtmak için birden fazla hisse senedini tercih etmelerinde fayda var. En doğrusu da şu bence; hisse senetlerinin bireysel olarak yönünü tahmin etmek zor iken borsanın yönü daha kolay öngörülebiliyor.
Bu yüzden portföy yönetim şirketleri tarafından kurulan ve bankaların sattıkları endekslere dayalı yatırım fonları katılma paylarına yönelmeleri kazanç açısından etkili olabilir.
Bu hatırlatmadan sonra reel getirilerin 3, 6 ay ve yıllık bazda nasıl oluştuğuna bakalım. 3 aylık süreçte tasarrufumuzu mevduata yatırmışsak enflasyon sonrası getirimiz yüzde -1 düzeyinde gerçekleşmiş. Mevduat dışındaki tüm TL ve yabancı para cinsi araçların gerçek getirileri artı seviyelere çıkabilmiş. 3 aylık süreçte altın ve borsa adeta zirve için yarışmışlar. Altın yüzde 13,64 ile ilk sırada, BIST 100 ise yüzde 13,27 ile ikinci sırada yer almış. Dolar ve euroya yatırım yapanlar da reel olarak yüzde 5'ler civarında bir getiri yakalayabilmişler.
PPK'NIN KRİTİK KARARI
Süreci 6 aya çıkardığımızda hem TL mevduatlarının hem de devlet tahvillerinin reel getirileri arasındaki farkın belirgin bir şekilde açıldığını gözlemliyoruz.
Euro ve dolar yüzde 10'lara çıkarken TL mevduatları ve devlet tahvilleri enflasyon arındırıldığında hiç getiri sağlayamamışlar. Ancak yıllık süreçte resim tam tersine dönüyor. Reel getiriler devlet tahvillerinde yüzde 19'a, TL mevduatları ise yüzde 8'lere erişiyor.
Rakamlardan böyle bir tablo çıkıyor karşımıza. Ancak çalışmadan sonra enflasyon yükseldi ve yüzde 19 sınırına dayandı. Yani Merkez Bankası'nın politika faiz oranı yüzde 19'u yakalamış oldu. Yazımın başında da vurguladığım gibi tasarruf sahipleri enflasyon ve getiri oranlarını dikkate alırken aynı zamanda risk düzeyini de denkleme dahil ediyorlar.
İşte bu yüzden son 4 aydır döviz tevdiat hesaplarında kesintisiz artış oluyor. Açık bir ifadeyle dolarizasyon süreci devam ediyor. Bu gerçekleri hesaba kattığımızda sanırım PPK Eylül'de en kritik toplantısını yapacak.