Eylül ayında kurların yükselmeye başlaması ve sürecin devam etmesini Merkez Bankası "rekabetçi kur" olarak tanımlamıştı. Rekabetçi kur ulusal paranın diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesi ve bunun sonucunda dış ticaretin olumlu etkilenmesi temel çerçevesine sahip bir politika aracıdır.
Yeri geldiğinde ülkeler "kestirme" diyebileceğimiz bu yola başvurabilirler.
Özellikle sistematik olmayan krizlerde ekonomik faaliyetlere yeniden momentum kazandırmak için dış talebin devreye girmesi gerekir. Çünkü kriz dönemlerinde işsizliğin yükselmesi ve gelirlerin düşmüş olması üretimin yapılabilmesi için gerekli talep düzeyi için yetersiz kalır. Kısa vadede üretim maliyetlerinin, finansman ve girdi maliyetleri gibi, aşağı çekilmesi mümkün olmadığı için ulusal paraya değer kaybettirilir ve ihraç mallarının döviz cinsinden fiyatları rekabetçi hale gelir. Buna karşın ithal malları da pahalılaşır, ithalat düşer. Aynı yöntem dış ticaret açığının düşürülmesinde de kullanılabilir.
NASIL BİR RESİM ORTAYA ÇIKIYOR
Bir taşla iki kuş. Hem dış talep ile faaliyet hızı ivmelendirilir hem de dış ticaret avantajı ile cari açık makul seviyelere getirilir. Ekonomilerin iç dinamiklerine göre bu yöntem işe yarayabilir. Yani koşullar uygunsa... Örneğin üretimde dışa bağımlılık oranı düşük ise... Örneğin ithal ve ihraç mallarının talep esneklikleri yüksek ise...
2021 yılının ilk 3 çeyreğinde resim iyi görünüyordu. Pandemi yüzünden tedarik zinciri dokusundaki değişim Türkiye'nin lehine olmuştu. Sipariş hacimlerini düşüren Avrupa için önemli bir tedarikçi konumuna gelmiştik. Düşük hacim olunca lokasyon nedeniyle Uzakdoğu ülkelerine göre daha rekabetçi oluyor ihracatçılarımız. Malum taşıma maliyetleri de pandemide yükselmişti. Kurların yatay seyri ile artan ihracat miktarı değer olarak da dış ticarete olumlu katkı yapıyordu.
Ne yazık ki Eylül ayında başlayan kur yükselişi ihracat miktarını yeterince artıramadığı gibi ihracat değerlerini de olumsuz etkiledi. Baz yıl 2015'de 100 değere sahip endeks geçen yılın sonbaharında 110'larda iken Kasım ve Aralık'ta gerilemeye başladı ve bu hafta TÜİK'in duyurduğu verilere göre Ocak'ta 105,9 seviyesine gelmiş. Oysa kurlar Eylül ayındaki düzeylerini korumuş olsaydı miktara paralel bir şekilde değer de yükselecekti. Temmuz ayındaki endeks değeri şuan ki 105,9'un epey üzerinde olabilirdi.
UCUZA İHRACAT PAHALIYA İTHALAT
İthalat tarafında da benzer tablo var.
İthalat miktarındaki artış hızı yavaşlamış ancak kur nedeniyle pahalı ithalat sonucu değerinde belirgin bir artış gerçekleşmiş.
Kurlar yükselmeye başladığında hemen ithalat inmemiş ki bu doğaldır çünkü üretimde kullanılan enerji ve diğer bazı aramalların fiyat talep esneklikleri düşüktür.
Yani fiyat pahalılaştığı için talep edilen miktar fazla düşmez. TÜİK'in verilerine göre ithalat miktar endeksi Ocak ayında 107,5'e gerilemiş. Ne yazık ki değer asimetrik bir şekilde ters yönlü tepki vermiş ve 125,9'dan 145,5'e çıkmış.
Gördüğünüz gibi değer açısından ihracat olumsuz etkilenirken ithalat olumlu etkilenmiş. Oysa ihracat değeri artarken ithalat değeri düşsün istiyorduk. Sonuçta pahalıya ithalat ucuza ihracat yapmışız.
Bu sonucu teyit eden yine TÜİK'in verisi ile yazımı sonlandırayım. İhracat birim değerinin ithalat birim değere oranlanması ile elde edilen "dış ticaret haddi" 72,8 ile dip yapmış Ocak'ta. Son not; endeks 100'ün ne kadar altında ise o kadar olumsuz etki var anlamına geliyor.