Hangi çocuk daha zor? Kızlar?
Erkekler? Ergenler? Taze yetişkinler?...
Evlatlar en sadık tüketicilerimiz (!) Bıkmadan usanmadan, vazgeçmeden tüketiyorlar bizi...
Bazen bakıyorum kendime; laf anlatmaya çalışmaktan nefesim tükenmiş. İstemsiz bir şekilde elimle timüs bezimi dövüyorum.
"Hık' diye gideceğim bir gün" diyorum.
Gözlerim doluyor, sesim titriyor, sinirden kekelemeye başlıyorum.
Görüyorum ki, yalnız değilim bu konuda.
"Bir tek benim başımda değil" diyerek teselli arayacak halim yok, bu yolda çile çeken bütün ebeveynlere üzülüyorum.
AFRİKA'DAN GÜNÜMÜZE...
Etrafım hiçbir şekilde bedel ödemek istemeyen, sorumluluk almayı reddeden, kendisi için yapılanı beğenmeyen, hep daha fazlasını talep eden, takdir etmeyi ve teşekkürü bilmeyen ergen ve ötesi bireylerle dolu. Çocuk demiyorum, zira çocukken nispeten daha masum yaramazlıkları vardı, daha sevimliydiler ve de kesinlikle daha sevgi doluydular.
Misal; bugün Deniz 7 yaşındayken yazdığım bir not geçti elime. Aramızda geçen diyalog unutulup gitsin istememişim.
Hayretler içerisinde okudum ve bugünümüz için biraz da üzüldüm açıkçası. İşe gitmek için hazırlanırken beni bırakmak istemeyen, "Sanki Afrika'ya gidiyorum" cümlesine karşılık "Senin gittiğin her yer bana Afrika" diyen Deniz nerede, bugün evden çıkarken lütfedip de odasından "Görüşürüz anneee" diye seslenen Deniz nerede!
Elbette büyüyorlar ve yaşadıkları değişim kaçınılmaz. Ama büyürken bu kadar kırıp dökmeseler keşke!
KIRMIZI ÇİZGİMİ GEÇME
Benim herkese olduğu gibi Deniz'e karşı da kırmızı çizgilerim var. "Saygı" bunlardan biri. Zaman içinde fark ettim ki, "nankörlük, kıymet bilmezlik" bir diğer kırmızı çizgim.
Hiç tahammülüm yok. "Evladımdan bile gelse" demeyeceğim, ondan gelen daha çok can yakıyor çünkü. Siz de bir düşünün bakalım, evladınız bile olsa "Hoop, orada dur bakalım" diyeceğiniz neler var? Sonra bir de karşı tarafın savunmasını dinleyelim.
Gerçekten merak ediyorum; bizde olup da onları çileden çıkaran özellikler neler, onların kırmızı çizgileri nedir? Devamı haftaya...