Emine Bulut'un herkesi yasa boğan insanlık dışı bir cinayete kurban gitmesi içimize kor gibi düştü. Talihsiz kadın, "Ölmek istemiyorum" derken, kan revan içindeki o görüntüleri hepimizi isyan ettirdi. Ya 10 yaşındaki küçük kızının "Anne lütfen ölme" diye çaresizce yakarışları... Kelimeler yeter mi bu acıyı anlatmaya? Şiddet, aciz ve güçsüz kişilerin başvurduğu bir yöntemdir.
Son yıllarda yüzlerce kadın şiddet kurbanı haline geldi. Haykırışlar, eylemler, yasal tedbirler hiçbiri şiddeti engellemeye yetmiyor. Maalesef şiddet sıradan bir hale büründü. Şiddeti önlemek için meselenin kaynağına yani kök nedenlere ve bilimsel nedenlere inmeli. Uzmanlar şiddeti "kişilere ve nesnelere yönelik düşmanlık ve öfke duygusunun, yoğun ve yıkıcı bir şekilde ortaya çıkması" olarak tanımlıyor. Dünya Sağlık Örgütü kapsamlı olarak "bireyin kendisine, başkasına, belirli bir topluluk veya gruba yönelik yaralama, ölüm, fiziksel zarar, bazı gelişim bozuklukları veya yoksunluk ile sonuçlanabilen, tehdit ya da fiziksel zor kullanma" olarak tanımlıyor.
Şiddetin oluşmasında biyolojik, psikolik, sosyal olarak 3 önemli etken bulunuyor. Biyolojik etkenler arasında genetik, fiziksel ve ruhsal hastalıklar sayılıyor.
Psikolojik nedenler arasında anne baba tutumları, engellenme, tahrik edilme, güç ve kontrol sağlama, bağımlılık, muhtaç olma, iletişim ve çatışma çözme becerilerinin öğrenilmemesi yer alıyor. Sosyal etkiler ise, toplumda şiddetin hoş görülmesi, sorun çözme yöntemi olarak görülmesi, aile eğitiminin yetersizliği, medyanın etkisi, cinsiyet rolleri, yaşam sıkıntıları, göçler ve küreselleşme gibi etkiler sayılabiliyor.
HERKESE GÖREV DÜŞÜYOR
Her ne olursa olsun şiddetin mazereti asla olamaz. Şiddete karşı bilimsel gerçekler ışığında toplumsal seferberlik başlatmalıyız. Bu konuda başta Milli Eğitim Bakanlığı, Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve tüm bakanlıklara, yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına kısacası duyarlı tüm kesimlere görev düşüyor. El birliği ile kadına şiddetin kökten çözümü için mücadele ederek bir seferberlik başlatmalıyız. Şiddeti önlemenin yolu eğitimden geçer. Bu anlamda yerel yönetimlerin eğitim odaklı organizasyonları büyük fayda sağlayacaktır.
Kişisel ve kurumsal gelişim alanında akreditasyonu olan bir eğitmen olarak, eğitimlerin insanda davranış değişikliğine yol açacağını net olarak ifade edebilirim.
Bu konuda destek olmaya hazırım. Kadına değer verilirse toplum daha güçlü olur.
Güçlü toplumlar güçlü ülkelere dönüşür.
Atatürk'ün dediği gibi "Yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir".
ŞİDDETİ ÖNLEMEK İÇİN
Kadına yönelik şiddeti önlemek için benim de bazı önerilerim var.
- Aile Sağlığı Merkezlerinde psikolog veya psikiyatrlar çalıştırılmalı ve herkes psikolojik taramadan geçirilerek önlem alınmalı.
- Okullarda psikolojik danışman sayısı arttırılarak çocukların psikolojik ihtiyaçları belirlenmeli.
- Kadına değerin aileden başlanarak aşılanması için anne-baba olmadan önce ebeveynlik sertifikası verilmeli.
- İşyerlerinde tıpkı iş güvenliği uzmanları gibi psikolojik danışmanların istihdam edilmesi zorunlu tutulmalı.
- Kadınlar iş dünyasında, yönetim kadrolarında daha çok görev almalı.
- Kadının zekası, çoklu düşünme becerisi, mücadeleci yapısı ve çözüm odaklı yaklaşımı dikkate alınmalı.
- Dizi ve filmlerdeki kadına şiddet içeren sahneler kaldırılmalı.
- Kadının toplumdaki başarılı rolü ve anneliği ön plana çıkmalı.
- Sinema sanatçıları ve oyuncular, kadına şiddet içeren rol tekliflerini kabul etmemeli.