Son günlerde sahil bölgelerinin tenhalığı kamuoyunda sıklıkla gündeme getirildi. Ege ve tüm kıyı sahillerindeki geçen yıllara nazaran yoğunluğun olmaması dikkat çekiyor. Esnaflar ve turizm yetkililerine fikirleri sorulduğunda "hayat pahalılığından vatandaş tatile çıkamıyor" şeklinde görüş bildiriyor.
İçinde bulunduğumuz dönemde ciddi bir enflasyonla mücadele ediyoruz, vatandaşın tatile ayıracak bütçesi olmayabilir, ancak bu tek başına yeterli bir mazeret değil.
Çünkü vatandaşa göre temel sorun sahil mekanlarının aşırı pahalı olması! Buradaki esnaf ve işletmeciler hizmet sunmak değil, aç gözlü para hırsı nedeniyle vatandaşı adeta kazıklıyor. Dört kişilik bir aile mütevazı bir öğle yemeği için beş bin TL gibi çılgın paralar ödüyorsa gerçekten bunlara dur demek lazım. Geçen haftaki köşe yazımda esnaf ve işletmecilerin fahiş fiyat uygulamalarına yer vermiştim, bu nedenle detaya girmeyeceğim. Gerçekten ülkemizde hizmet ticaret sistemlerinde ciddi iyileştirmeye ihtiyacımız var.
Sonunda ya hep birlikle kazanacağız ya da hep birlikte mağdur olacağız!
'DENİZLER HALKINDIR'
Değiştirilmesi gereken ciddi konular var. Mesela birçok plaja girişte, giriş ücreti adı altında para alınması akıl alır gibi değil. Sahiller halkındır. Kıyı Kanununa göre "Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir" şeklinde açıkça belirtilmektedir. Buna rağmen halen giriş ücreti alınması hukuka aykırıdır. Üstelik içeride şezlong ve şemsiye ücreti de ekstra talep ediliyor. Diğer taraftan bazı otellerin sahil şeridini tel örgü, duvar vb. şekillerle kapatarak halkın geçişine engel olması kanuna aykırıdır. Bu şekilde uygulama yapanlar derhal düzenleme yapmalıdır. Zaten Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının "Denizler Halkındır Projesi" kapsamında vatandaşların kıyılardan serbestçe yararlanması, kıyıya erişimi engelleyenlere yönelik izinsiz ve kaçak yapılaşmanın olduğu kıyıların korunmasına yönelik önemli çalışmalar başlattı. Artık kimse devletin malını özel malı gibi kullanamayacak.
DÜZENLİ EĞİTİM ALINMALI
Turizm gibi lokomotif sektörün daha çok gelir getirmesi, esnafın daha mutlu ve bereketli işler yapması pekala mümkün fakat bizimkiler "dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyor." Kaldı ki; dünyanın hiçbir sahil ülkesinde yasalara aykırı uygulamalar yapılmıyor, mesela en yakın komşumuz Yunanistan'da böyle bir uygulama yok. Plajlara giriş ücreti yok, şemsiye ve şezlonglardan ayrı ücret alınmıyor, menüler uygun fiyatlı, doyurucu ve kaliteli hizmet sunuyor. Hizmet ve kalite iç içe... Halbuki biz çok daha iyisi olabiliriz. Bazı yazılarımda dile getirdiğim gibi kafe, restoran ve lokanta gibi hizmet işletmecilerinin işyeri açmadan önce ve faaliyet halindeyken belirli periyodlarda düzenli eğitim almaları hizmet ve kalite açısından fayda sağlayacaktır. Sonuçta bu bir gastronomidir ve gastronomi bir turizmdir yani ülkemizin iç ve dış pazarda bir önemli bir temsil aracı bir marka değeridir. İlaveten turizm işletme ruhsatı alınırken bölgede yaşayan vatandaşa öncelik tanınması, yerelden kalkınma ilkesine daha uygun olacaktır. Çünkü sahil bölgelerinde esnaflara bakıldığında genel genel düzeyinin, deniz ve sahil kültüründen uzak coğrafyalarda doğup büyümesine rağmen turizm işi yapmasının kültür farkına yol açtığı ve haliyle doku tutmadığı için başarısızlığa yol açtığı bölgenin vatandaşı tarafından belirtilmektedir.