Uluslararası Para Fonunun (IMF) yakın zamanlı yaptığı açıklamasının ardından dünya genelinde finansal piyasalar ve iş dünyası için uyarı niteliği taşıyor. IMF; savaşların, ticari gerginliklerin, yüksek borcun ve düşük büyümenin zayıf ekonomik dönemi olumsuz etkilediğini ve bu sürecin daha devam edeceğini belirtiyor.
Küresel borcun yıl sonuna kadar ise 100 trilyon dolara ulaşacağını öngörüyor. Dünya Ekonomik Görünümü Raporu'na göre gelişmiş ekonomilerin büyüme oranının 2024 yılında yüzde 1,5'e düşmesi, 2025 yılında ise bu oranın yüzde 1,8'e yükselmesi tahmin edilmektedir. Tabii, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, AB ülkeleri ekonomik krizle baş etme noktasında pek tecrübeli değil.
Görünen o ki, dünya genelinde ekonomik toparlanma 2026 yılını hatta 2027 yılını rahatlıkla bulacak. Enerji emtiasındaki düşüşler, hammadde erişimi sıkıntısı, yeni ithalat pazarı bulma çabası, yaşlı nüfusun fazlalığı ve işgücü sıkıntısı, uluslararası ilişki yönetimindeki dengesizlikler vb. etkenler en güçlü ülkeleri bile zorlamaktadır.
EKONOMİ UMUT VERİYOR
Peki, bu durumlar ülkemizi ne ölçüde etkiliyor? Ekonomik istikrarsızlık, belirsizlik ve maliyetler elbette ortak sorun. Ancak Türkiye'nin özellikle kaynak avantajı var. Yani, diğer ülkelerin üretim alanlarında ihtiyaç duyduğu hammadde ve nitelikli işgücü bizde çok fazla. Sadece bunları iyi kullanabilmemiz lazım. Mevcut kaynakları nasıl değerlendirebiliriz?
Üretimi daha ileri nasıl götürebiliriz?
Dışa bağımlı alanları nasıl engelleriz? İhracat alanlarını nasıl geliştirebiliriz? gibi soruların cevabını aramak, sorunların üzerine gitmek bizi daha ileri taşıyacak. Türkiye tarih boyunca inanılmaz krizler yaşadı, her zaman bir yöntem buldu. Ancak şu dönemde bir kritik eşikteyiz. Diğer ülkelerle kıyaslandığında avantajlarımız çok fazla ve fırsatlarımız yüksek.
Mevcut fırsatları kullandığımızda beş yıla kalmadan en iyi ekonomiler arasında olabiliriz.
Son dönemde atılan ekonomik adımlar yavaş yavaş meyvelerini veriyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın; vergi düzenlemeleri ve kayıt dışı için tedbirler ile sıkı para politikası uygulamaları uzun vadede olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bakanlığın açıklamasına göre Türkiye ekonomisi, 2024 yılı ilk çeyreğinde yıllık yüzde 5.7 büyüdüğü, yıllıklandırılmış milli gelir 1 trilyon 158 milyar dolara ulaştığı, yapısal reformlar, katma değerli üretimi ve verimlilik artışını desteklemeye devam edecekleri belirtiliyor.
AHLAKİ ÇÜRÜME VAR
Ekonomi bütünsel bir yaklaşımı barındırmaktadır.
Sadece para politikaları salt işe yaramaz.
Ancak ne yazık ki, ülkemizde ahlaki çürüme yoğunlaştı ve bunun için ekonomik reformlardan daha üstün ve ciddi tedbirler almamız gerekiyor. Türk milletinin özü bu değil! Türk kültüründe çocuk ölümleri, kadın cinayetleri, kara para aklama, bebek ölümleri nerede görülmüştür? Aslında bu konuda pek çok hukukçu bazı yasa maddelerinin değişmesi gerektiğini vurguluyor, dilim varmıyor ama en ağırını tekrar yürürlüğe koymak lazım. Mesela Osmanlı hukukundaki "kısasa kısas" cezası özellikle çocuk, kadın ve bebek cinayeti yapanlar için ideal bir ceza türü.
Cezalar öyle caydırıcı olmalı ki, yeltenmeye çalışanlar korkudan kaçacak delik arasın!
Toplumdaki etik değerlerin bozulması, ekonomiyi bütünüyle olumsuz olarak etkilemektedir. Bu durum güvensizlik, yolsuzluk ve rüşvetin artması, niteliğin düşmesi, liyakatsizliğin artması, haksız kazanç oluşturma, gelir dağılımında bozulmalar, verimlilik kaybı gibi kısa, orta ve uzun vadeli sorunlara yol açmaktadır. Bu bakımdan etik değerlerin korunması, insancıl ve vicdani olması toplumsal düzen ve ülkenin gelişmesi için son derece önemlidir. Aksi halde, dünya yansa umurunda olmayan bir topluma dönüşmek an meselesi...