Son aylarda kamu ve özel sektörde haftalık çalışma saatlerinin düşeceğine dair bazı haberler kamuoyunun ilgisini çekiyor. Tüm sektörleri yakından takip eden ve yirmi yıla yakın İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çalışmalar yapan biri olarak bu konu benim de radarıma girdi. Çalışma saatleri, iş dünyasının performansını ve geleceğini doğrudan etkilediğinden sürenin düşmesinin üretim, maliyet, yapısal ve performans kaybı gibi pek çok açıdan sorun yaratacağını düşünüyorum. Ülkemizin gelişmekte olan bir ülke statüsünde olması, ekonomik ve toplumsal yapısına göre zaten çalışma süresinin düşmesinin hazır olmadığını gösteriyor. Buna rağmen bazı STK'ları çalışma süreleri diğer ülkelerle kıyaslanıyor. Ülkemizde İş Kanunu'na göre haftalık çalışma süresi 45 saat. Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama haftalık çalışma süresi 36.4 saat, ABD'de 35-40, Almanya'da 35-40 saat İngiltere'de 37.5 saat olduğu belirtiliyor. Kıyaslama yapılan bu ülkelerin ekonomik performansına bakıldığında bizim geride olduğumuz ve daha çok üretmemiz ve kapasitemizi artırmamız gerektiğini gösteriyor. Zaten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan bu konuya noktayı koydu ve sürenin azalmayacağını belirtti.
VERİMLİLİK OLMALI
Aslında ülkemizde çalışma saatlerinin kısalmasından ziyade, gündemden düşmemesi gereken konu "verimlilik" olmalıdır. Bir çalışanın ne ürettiği, işe hangi faydaları sağladığı, hangi sorunu çözdüğü, kısa-orta ve uzun vadede işyerine hangi katkıları sağladığı konuşulmalıdır.
Ehliyet ve liyakat sistemi geliştirilmelidir.
Bir şirketin başarısı ülkenin geleceğine katkı demektir. Bu nedenle şirketler hedef belirlerken bütünsel bakış açısında, karmaşıklıktan uzak, sade ve etkili yöntemler tercih edebilir. Mesela bireysel hedef, ekip hedefi, birim hedefi ve kurum hedefi şeklinde birleştirilen bir yapı ile kurumsal başarıyı desteklemektedir.
İnsan en değerli sermayedir, insanın motive olması verimliliği etkilemektedir.
Mesela yoğun molasız çalışma ortamları, dikkat dağınıklığına, iş kazalarına ve hatalara sebep olabilmektedir. Pek çok işyerinde çalışanlar "nefes almadan çalıştığını" dile getirmektedir. Örneğin Florida State Üniversitesinde; araştırmacılar, sporcular, satranç oyuncuları, müzisyenler gibi yaratıcı ve yoğun konsantrasyon gerektiren meslek grupları üzerinde yapılan bir araştırma yapılıyor. Buna göre 90 dakika gibi aralıklarla mola veren kişilerin daha verimli olduğunu ileri sürülüyor.
Her kurum kendi kültürüne sahiptir ve kendine özgü çalışma şekli oluşturmakta serbesttir. Yapıları, faaliyet alanları, kazanç oranları, stratejik hedefleri, müşteri portföyü, hedefleri, performans analizleri, verimlilik oranları ve İK beklentilerine göre çalışma süresini düşürebilir. Ancak zorlu ekonomik koşullarda bu kararı alacak şirket sayısı az olacaktır. Global değerlendirmelere bakıldığında önümüzdeki süreçte, iş dünyasının daha temkinli olması önem taşıyor. Yakın zamanda Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Sermaye Piyasaları ve Finansal Kuruluşlar Daire Başkanlığı küresel borçluluğa dikkat çekiyor.
Başkanlık: "Mevcut borçluluk nedeniyle borç ödeme maliyetlerini herkes için artıracağını, devletlerin bütçelerinde kesintiler olacağını, şirketlerin zorlanacağını belirtiyor." Zorlu şartlar altında şirketler haliyle maliyet düşürme yollarına odaklanacaktır. İlaveten nakit akışını güvende tutma, fiyatlandırma politikasını gözden geçirme, ürün-hizmet portföyünü güncelleme, müşteri ilişkilerini güçlendirme, inovasyona yönelme, stratejik ortaklıklar geliştirme, İnsan Kaynaklarını etkin kullanma vb. tedbirleri alınmaktadır. Bir tarafta ekonomik zorluk diğer tarafta ise daha az çalışma isteği.. Ülkemizin sosyolojik ve ekonomik yapısına bakıldığında cevabı Atatürk veriyor. "Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.