Kaybettiğin anahtarını evde deli gibi ararken hep en basit yerde, gözünün önünde çıkıverir ya, güzellik ve mutluluk da öyledir. Evimde sıcacık ortamda ve izindeyken kar bastırdı. İzmir'ime lapa lapa kar yağdı.
Sosyal medya bir anda kar görüntüleri ve çocuksu bir mutlulukla doldu.
Normalde mecliste anayasa tartışmaları yaşanırken, memlekette saldırının biri bitip öteki başlarken ne bu lümpenlik diye düşünebilirdim.
Düşünmedim. Kendimizi son bir yıldır öyle bir karanlık beklentiye alıştırmış, felaket haberlerini de sosyal medyadan öylesine çoğaltır, öylesine pisliğimizi çomaklar olmuştuk ki bu gündem'siz, bu neşeli eyleme hasret kalmıştık.
Mutluluk, hiç beklemediğimiz bir yerden gelmişti. Çeşme plajının beyaz örtüsünden...
BİR FİLMLE
Oldum olası heyecanlı, gerilimli ve hayal gücü yüksek filmleri severim.
Geçen gün bir değişiklik yapıp, hayallerini gerçekleştirmeye çalışan iki genç sanatçının aşkını konu alan La La Land isimli müzikali izledim. Evet, ilk etapta yadırgadım.
Sinema perdesinden üzerimize uzaylılar saldırmadı.
Oluk oluk kan akmadı. Büyük kahramanlıklar yaşanmadı. Hatta mutlu bir son bile yoktu.
Bununla beraber bu güzel müzikalde 1950'lerin tadı ve insanın kalbini eriten bir yumuşaklık, sıcaklık vardı.
Filme dair hiçbir beklentimin de olmaması duruma eklenince, filme bayıldım.
Güzellik, beklemediğim bir yerden çıkmıştı.
BİR YAVRU KÖPEKLE
Hayvanlarla pek içli dışlı olamayan kız kardeşim, yeğenimin yıllar süren mücadelesi sonunda (büyük ve müstakil bir eve taşınmasının da etkisiyle) bir Labrador yavrusu almaya karar vermişti. Biz de onu görmeye gittik.
Bu altın sarısı, neşeyle koşarken bacakları parkede kayıp sık sık yere yapışan köpek yavrusu, evde sevinç çığlıklarına yol açıyordu.
Yavrunun henüz tuvalet eğitimi olmadığından kakasını kendi odasında yapması bile büyük bir mutluluk kaynağıydı ve en çok gülen, en çok sevinen kimdi dersiniz? Yeğenim mi? Bilemedeniz.
Kızkardeşim! Yine güzelliği daha önce kendinden bile gizlediği, bakmadığı bir yerde, hayvan sevgisinde yakalamıştı.
ÇOCUK KOROSUYLA
Geçen hafta sunduğum TRT çocuk Korosu'nun dönem konserinde, şık küçük bey ve hanımların o heyecanı, umudu bana bu güzel ülke ve güzel insanı için her zaman umut olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Ben de 'Bu kirli dünyaya çocuk getirilir mi?' diyenlerdenim zaman zaman.
İşte o gün dedim ki, 'Asıl bu dünyaya çocuk getirilmezse hangi dünyaya getirilir?
Bu cıvıl cıvıl ses, bu kirlenmemiş ruh, bu karartılmamış heyecan, geleceğe dair bir umuttan başka neydi ki?
Ben geçtiğimiz hafta anladım bir köpek yavrusu, beklenmedik bir kar yağışı, bir müzikal film, ve bir çocuk korosu arasındaki bağlantıyı...
Hepsi bizim büyük(!) mutluluk hedeflerimizin yanında, yaşamın içinde bir anlığına temas etiğimiz olağan şeyler gibi görünüyorlardı ama asıl olağan şeylerdi yaşamın gizemli sırrını barındıran...
Mutluluk, sevinç, güzellik çoğu zaman bakmadığımız yerlerde bizi bekliyordu.
Şimdi derin bir nefes alın, taze bir umutla çıkın sokağa...
Daha dikkatli bakın yaşamın detaylarına.
İçinizdeki çocuk, tam da fabrika ayarlarınızda...