Sinemalarda yıllar önce gösterime giren ve benim de çok sevdiğim Life of Pi (Pi'nin yaşamı) filmi bence bir sinema klasiğidir. Hayvanlarla dolu bir gemide okyanus aşırı bir yolculuğa çıkan delikanlı (Pi), gemi batınca ailesini kaybeder. Fırtına dindiğinde Pi, bir cankurtaran sandalında bulur kendini. Sandalda kendisinden başka bir orangutan, bir sırtlan, bir de kaplan vardır. İlk günlerde orangutanla sırtlan bir şekilde ölür ve kahramanımız aç bir kaplanla filikada kalakalır. Böylece yaşam mücadelesi de başlar. Kaplana meydan okuyan delikanlı, aynı sandalda hem kaplanı hem kendisini doyurmak ve hayatta kalmak zorundadır. Nefis görüntülerle devam eden bu heyecanlı ve şiirsel film, zaman zaman da hayatta kalmış Pi'nin yıllar sonra verdiği bir röportajdan sahneler izletir bize.
Pi'nin anlattığı ilk hikaye, bu duyduğunuz hikayedir. Diğerinde ise bambaşka bir gerçek vardır: Aslında Pi, annesi, bir tayfa ve aşçı ile aynı sandalda kalmış, zaten yaralı olan annesini aşçı ile tayfa, hayatta kalmak için yemişlerdir. Yani ortada korkunç bir trajedi vardır. Gazeteci, yetişkin Pi'ye kaplan hikayesi mi, yoksa yamyam hikayesi mi, hangisi doğru diye sorar.
Kahramanımızın yanıtı, yürek paralayıcı olduğu kadar nettir de... '12 yaşında bir çocuk olduğunuzu farz edin. Hangi hikayenin gerçek olmasını tercih ederdiniz?' Gerçekte bir trajedi vardır ve insan beyni yapması gerekeni yapar: Delirmemek için kendine romantik bir hikaye uydurur.
YAŞAM MOTİVASYONU
Film bir yandan da kaplan ve oğlanın mücadelesini oğlanın kendi nefsiyle mücadelesi olarak okumanızı da sağlar.
Ayrıca benim dikkat ettiğim başka bir konuydu. Okyanusta günlerce aç susuz sürüklenen bir delikanlı büyük ihtimalle ölecektir. Ancak sandalda kaplan gibi korkunç bir meydan okumayla karşılaşması oğlanı diri tutmuş, acil bir yaşam motivasyonu kazandırmıştır. Yani aslında kaplan tehdit unsuru olduğu kadar oğlanın hayatını da kurtarmıştır. Bu kadar uzun bir girizgahtan sonra bugüne getirmek istiyorum konuyu...
Salgın yüzünden ekonomi perişan.
Çevremiz hastalanan hatta vefat edenlerin haberleriyle dolu. Yakınlarımızın, özellikle de büyüklerimizin temasına sarılmasına hasret kaldık. Karantina kısıtlamalarıyla yüz yüzeyiz ve hemen her yer kapalı. Üstelik medyada nereyi açsanız felaket haberleriyle, komplo teorileriyle karşılaşıyorsunuz. Bu dönemde özellikle astrologlar önümüzdeki süreci neredeyse bir kıyamet senaryosu gibi aktarıyor. Yani son derece depresif bir süreç içindeyiz, içinizde ne kadar ısrarcı bir Polyanna yaşatıyor olsanız da... Benim gibi bekar ve yalnız yaşayan pek çok insan -işe de düzenli olarak gitmiyor ve evden çalışıyorsasabahları yataktan kalkmada biraz zorluk yaşıyor olabilir. Bir yandan şanslıyız.
Bakmakla yükümlü olduğunuz bir aileniz yoksa stres kaynaklarınız haliyle daha az oluyor. Ancak makul miktarda stres, yaşamın da özünü oluşturuyor. Aynen Pi'nin sandalındaki kaplan gibi.