Benim İyiler ve İyilikler adlı kitabımda (Nefes Yayınları) bir yığın iyi insan örneği vardır. Bunların çoğu 2010-2012 tarihleri arasında, bir şekilde gazetelere yansıyan haberlerden alınmadır. Şimdi 2019 senesindeyiz.
Bugünlerde yaşanmış 2 olayı anlatmak istiyorum.
Çoğunluğu hanımlardan oluşan bir grup İzmirli Umre ziyaretine gider, Mekke'de bir eve yerleşirler. Bunlardan 3 arkadaş Kabe'yi tavafa giderler. Ziyareti tamamlamışlar, kaldıkları eve döneceklerdir.
Bir taksiye binerler, evlerine varınca B. Hanım taksi ücretini öder.
Ertesi gün para çantasının kaybolduğunu fark eder. Sağı solu ararsa da bulamaz. Çantada bir miktar para, kimlik, banka kartları ve 2 çeyrek altın bulunmaktadır.
B. Hanım biraz üzülürse de ibadet için geldiği bu kutsal mekanda, oranın manevi atmosferinin etkisiyle pek de dert edinmez. "İlahi takdir böyleymiş" diye düşünür.
Türkiye'ye döndükten bir hafta sonra, hesabı bulunan ve kartına sahip olduğu bir bankadan ararlar. Kartını kaybedip etmediğini sorarlar. B. Hanım durumu anlatır.
Olay şöyle gelişmiş: Mekke'de arabasına bindikleri taksici, aracında düşen cüzdanı görür. Daha sonra binen bir müşterinin Türk olduğunu anlayınca, cüzdanı ona teslim eder ve Türkiye'ye dönünce sahibine ulaştırmasını söyler.
Bu müşteri umre için gelmiş Mardinli bir vatandaşımızdır. Türkiye'ye döndüğünde, cüzdanda kartı olan bankaya giderek durumu anlatır, B. Hanım'ın adresini öğrenir ve cüzdanı kargoyla gönderir.
B. Hanım cüzdanı gelince sevinir, şükreder, kimlik belgesine ve kartlarına kavuşmuştur. Eksik olan bir miktar parası ve bir çeyrek altınıdır. Ne hikmetse altınlarından biri cüzdanının içindedir.
KADIKÖY'DE
Yakınlarda yaşanmış benzeri bir olay:
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü yüksek lisan derslerine devam eden İzmirli 2 bayan hafta sonları uçakla İstanbul'a gitmektedir. Bir defasında derse gitmek üzere Kadıköy'de Belediye otobüsüne binerler. Yetişemeyeceklerini anlayınca otobüsten inerler taksiyle gitmek isterler.
Bu sırada A. Hanım sırt çantasındaki cüzdanın yerinde olmadığını görür. O telaş içinde otobüste düşürdüğünü sanır.
Soruşturursa da bir sonuç alamaz, cüzdan kayıptır.
Yarım saat sonra karakoldan telefon gelir, cüzdanın bulunduğunu ve gelip alması söylenir. A. Hanım dersten sonra gidip cüzdanını alır. İçindeki külliyetli miktardaki parası, kimlikleri ve banka kartları olduğu gibi yerindedir. Kadıköy'ün en kalabalık bir yerinde düşürmüş olduğu cüzdanı, yaşlı bir amcanın karakola teslim ettiğini polisten öğrenir.
VERDİĞİMİZİ GERİ ALMAYIZ
Bu olaylar bana tarihi bir hadiseyi hatırlattı: Hacılardan biri Medine'de para kesesini kaybetmiştir. Telaş ve şaşkınlık içinde aranmakta iken, kalabalık arasında Cafer-i Sadık'a rastlar ve "Kesemi sen aldın!" diye tutturur.
Cafer-i Sadık (702-765), Hz. Peygamber soyundan gelen varlıklı, cömert, alim ve faziletli, bir zattır. Parasını kaybeden adama acıyan Cafer, kesesinde ne kadar parası olduğunu sorar ve bin dinar cevabını alınca, adamı evine götürür ve kendisine bin dinar verir. Şaşkın hacı, kaldığı eve dönünce, akşam bir de bakar ki, kesesi köşe bucak bir yerde durmaktadır.
Ertesi gün koşar Cafer-i Sadık'ı bulup özür dileyerek, parasını iade etmek ister, fakat kabul ettiremez. Cafer şöyle der:
-Elimden çıkan şeyi bir daha geri almam.