II. Ordu Komutanlığı'ndan Emekli Orgeneral Edip Başer (1942-Mart 2021) "Kanatsız Uçmak" adıyla anılarını yazmıştı. Kitabın alt başlığı "Ana Babasız Çocukluktan Ordu Komutanlığına"dır (Remzi Kitabevi, 2014).
Edip Başer, Sivas'ın Gürün ilçesindendir.
3 yaşında ana babasını kaybeder. İlkokulu ve orta biri Gürün'de amcalarının yanında okur. Başer bu kişilerin dindar ve muhafazakar fakat "Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olmadıklarını" yazar.
Orta birin yaz tatilini anlatırken günün sonunda amcasıyla birlikte akşam namazı için camiye gittiklerini belirtir.
E. Başer, başarılı bir öğrencidir, Kuleli Askeri Lisesi'ni kazanır. Çocukluğundan alışkanlık haline gelen namaz kılma işini fırsat buldukça lisede sürdürür. "Sabah namazlarına genellikle okulun yanında deniz kıyısındaki küçük camiye giderdim.
Diğer namazları da akşam etütlerinden sonra, koğuşların koridorundaki pencerelerin tahta döşenmiş iç kısmında kaza niyetiyle kılardım. Benim gibi namaz kılan birkaç öğrenci daha vardı" der.
ORUCU VE NAMAZI BIRAKMA
Askeri lisede Ramazan'da oruç tutan öğrenciler için özel olarak sahur ve iftar yemekleri çıkmaktadır. Edip Başer, sıra arkadaşının isteği üzerine ona namaz kılmayı öğretir, birlikte sabah namazına giderler. Başer'i dinleyelim:
"Ramazan'ın sonlarına doğru bir pazar günüydü (1959 olmalı). Ben izinli çıkmamış, sınıfta ders çalışarak iftar vaktinin gelmesini bekliyordum. Akşama az bir zaman kala kapı açıldı ve sözünü ettiğim arkadaşım içeri girdi. Çarşı izninden dönmüştü. Yanıma oturdu ve büyük bir heyecanla anlatmaya başladı. O gün öğleden sonra Beylerbeyi Camisi'ne gitmiş.
Orada vaaz veren hocanın sözlerine göre Atatürk öylesine günahkar biri imiş ki, ölürken çok büyük ızdıraplar içinde kıvranıyormuş. Daha da devam edecekti, sözünü kestim: 'Bu anlatılanlara inandın mı yoksa?' dedim. 'Vallahi hoca öyle bir anlatıyordu ki, inanmamak mümkün değildi' dedi.
'Gerçekten inandın mı?' diye tekrar sorduğumda cevap vermedi, kalkıp sınıfı terk etti. Arkasından ben de kalktım. Benim bugün orucumu özgürce tutuyor ve özgür bir vatanda ibadetimi dilediğim gibi yapıyor olmamı sağlayan, bu ülkeye hiç kimsenin yapmadığı ve yapamayacağı ölçüde özveriyle hizmet etmiş gönlümün kahramanı için edilen bu saçma sözler ve bundan da ziyade arkadaşımın bu sözlere inanmış olması beni çok yaralamıştı.
Doğruca çeşmeye yöneldim. İftara az bir zaman kalmış olmasına rağmen elimi musluğun altına tutup birkaç yudum su içerek orucumu bozdum. Muntazam namaz kılmayı da o gün bıraktım."
DİN ANLAYIŞI
Öğrenci Edip Başer'in bu davranışı doğru sayılmaz, imama kızıp oruç ve namaz bırakılmaz. Kitaptan anladığıma göre, kendisi Atatürkçü, aşırı laik ve vatansever bir subaydır. Askeri darbelere ve muhtıralara olumlu bakar. Dinin "güzel ahlak" olduğunu söyler ve şöyle der: "Ordunun dinsiz olduğu propagandasını yayan soysuzlara ve onların bu söylemleri peşine takılan cahil aymazlara da bir çift sözüm olacak; bu ordunun mensupları, aynen sizin gibi, bu milletin çocuklarıdır.
Subay (generaller dahil) ve astsubayların tamamına yakını orta ve alt gelir düzeyinde, muhafazakar ailelerin çocuklarıdır. Bu iftiracı, yalancı siyaset bezirganlarından çok daha inançlı, dürüst ve tertemiz yürekleriyle dindarlık sıfatına çok daha fazla yakışır olduklarından aziz okurlarımın kuşkusu olmasın."