İstanbul'da Boğaz sırtlarında Amerikalılar tarafından kurulan Robert Kolej Türkiye'nin elit zümre çocuklarının okuduğu bir okuldu. Amerikan sisteminde, disiplinli ve kaliteli bir eğitim veren kurumun yüksek kısmı açıldı (Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi olacak). İyi yetişmiş beyinler olarak mezunlarının gözü genellikle Amerika'ya gidip, orada yaşamaktı.
İbrahim Betil şöyle anlatır: "1968 yılında üniversiteden mezun olduğum zaman birçok arkadaşım 'Bu toplumda yaşamak zor' diyerek yurtdışına gitmeye karar vermişti. Ama ben pes etmesini seven bir kişi değilim, gitmek yerine kalıp mücadele etmeyi tercih ettim." (Bkz. (Rahime Sezgin, İbrahim Betil Kitabı Bir İnsan Birkaç Hayat, Alfa, 2018, s. 411)
Betil başarılı bir iş hayatından sonra kendini eğitime ve sosyal hizmetlere verdi. Konforlu bir alanda gün geçirmektense toplumun sorunlarıyla ilgilenmeyi tercih etti. Yaptığı çalışmalarla binlerce insanın hayatına dokundu. Faaliyetleri sınırları aştı. Farklı coğrafyalara ulaştı. Hayat boyunca kişisel mutluluğun peşinde olmadı. Şöyle der:
"İnsan kazandığını paylaştıkça mutlu oluyor. İnsanlar için en önemli şey mutluluk. Mutluluğun ise sadece % 10'u para kazanmakla oluyor. Geriye kalan % 90 ise kazandığını paylaşmaktadır. Ben mutluluğu böyle yakaladım."
AYNI GÖMLEĞİ ON YIL GİYMEK
Betil şöyle bir hesap yapar: "15-16 liraya karın doyurmak mümkünken, insanlar gidiyor, lokantada 200-300 lira verip yemek yiyerek keyif alabiliyor, ama ben almıyorum. Yüz elli liralık hesap beni rahatsız ediyor. Bir ailenin bir aylık gelirini bir gecede harcamak benim iç hesaplaşmamı zorlaştırıyor. Bazen eşim, 'Aynı gömleği on yıldır giyiyorsun' diye beni eleştiriyor. Gidip yeni bir gömlek alsam ne olacak? Bazı insanlar harcayarak mutlu olduklarını düşünüyor, oysa başkalarının yaşamına dokunarak bu harcamayı yaptığın zaman onların hayatlarında bir etki oluşturabiliyorsan mutlu oluyorsun."
İbrahim Betil'in Afrika'da Gambiya ve Senegal'de çaışmalarından, oralarda kuyular açtırıp, insanlara iş imkanları sağladığından evvelce söz etmiştim. Senegal'de 800 kişinin yaşadığı suyu olmayan bir köyden bahseder. Orada kuyusunun açılışında insanların yaşadığı sevinci, mutluluğu anlatır ve şöyle der:
"Özellikle azgelişmiş ülkelerde çalışmalar yapmaya başladıktan sonra bizim dünyada ne kadar çok imkanımız olduğunu ve bu imkanları farklı yaşamların iyileşmesine katkıda bulunmak için kullanmadığımızı sorguluyorum. Sınır mı koyacağız onlar orada biz burada yaşayalım diye, yoksa sınırları kaldırıp elimizden geleni mi yapacağız? Ben İkincisinden yanayım." (s. 398)
YOZLAŞMAMIŞ İNSANLAR
Medeniyet ve refahın artması insanları ne kadar mutlu etmiştir? Bu tartışılan bir konu. Zenginlik ve refah çizgisinin yükselmesi, vahşi kapitalizmin getirdiği sağlıksız rekabet ortamı insanları ahlaki değerlerden uzaklaştırdı. Hele bir iç dengeye, manevi ve vicdani bir eğitime sahip değillerse insanlar bencillik ve vahşette sınır tanımaz oldu. Betil'in gözlemi şöyle:
"Gambia deyince en az gelişmiş ülke diyoruz. Bizim tanımımıza göre bu böyle. Ama insanlara baktığınız zaman aslında orada yozlaşmamış insanların yaşadığını görüyorsunuz. Gelişmiş ülkelere gittiğim zaman oradaki insanların davranışlarının Gambia ve benzeri ülkelerdekinden çok daha farklı olduğunu görüyorum. En azgelişmiş dediğimiz ülkelerde gerçek sevgiyi, insanı görüyorum." (s. 394)